ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣﻤﻦ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢ
Kur'an ve Sünnet

İsim Ve Sıfatların Tevhidi

 
  
   
 
İsim Ve Sıfatların Tevhidinin Manası 
 
  
   
 
Bu tevhid, kulun Allah'ın (c.c.) Kitabında ve Rasûlullah'ın (s.a.v) sahih sünnetinde haber verilen Allah'ın (c.c.) kemal sıfatlarına ve güzel isimlerine kesinlikle itikad etmesidir.
 
 
 
Hayat:
 
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
 
"Allah, ki O'ndan başka ibadete layık ilah yoktur, daima diri ve yarattıklarını koruyup yöneticidir..." (Al-i İmran: 3/2)
 
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
 
"...O'nun ilminden, ancak kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar." (Bakara: 2/255)
 
"Yaratan bilmez mi? O latiftir, her şeyden haberdardır." (Mülk: 67/14)
 
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
 
"O'nun işi, bir şey(in olmasını) istedi mi ona sadece 'ol' demektir, hemen oluverir." (Yasin: 36/82)
 
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
 
"Allah, her şeye kadirdir..." (Fetih: 48/21)
 
 
 
Sem'i ve Basar (işitme ve görme):
 
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
 
"...Allah işitendir, görendir." (Nisa: 4/134)
 
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
 
"...Allah Musa ile konuşmuştu..." (Nisa: 4/164) 
 
"Musa, tayin ettiğimiz vakitte bizimle buluşmaya gelince, Rabbi onunla konuşmuştu..." (Araf: 7/143)
 
 
 
Rahmet:
 
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
 
"O Bismillahirrahmanirrahim" (Rahman ve rahim olan Allah'ın adıyla) dir." (Neml: 27/30)
 
 
 
Sevmek:
 
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
 
"...O onları sever onlar da O'nu severler..." (Maide: 5/54)
 
 
 
İki el:
 
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
 
"... Benim iki elimle yarattığıma..." (Sad: 38/75)
 
 
 
Vech (Yüz):
 
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
 
"Yalnız Rabbinin Celal ve İkram sahibi yüzü baki kalacaktır..." (Rahman: 55/27)
 
 
 
Arş üzerine istiva;
 
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
 
"Rahman Arşın üzerine istiva etti." (Ta-Ha: 20/5)
 
Allah'ın (c.c.) Arş'a istiva ettiği yedi ayette; (Araf: 7/54, Yunus: 10/3, Rad: 13/2, Furkan: 25/59, Taha:20/5, Secde: 32/4, Hadid: 57/4) geçmektedir.
 
 
 
Nüzul (inmek);
 
Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
 
"Rabbimiz her gece dünya semasına iner: 'Mağrifet isteyen kimse var mı mağrifet edeyim, dilekte bulunan kimse var mı dileğine cevap vereyim, tevbe eden kimse var mı tevbesini kabul edeyim" diye nida eder." (Buhari; Tevhid: 35; Teheccüd: 14; De'avat: 13, Müslim; Musafirin: 166, Muvatta; Kur'an: 30, Tirmizi; De'avat: 80, Ebu Davud; Salat: 311.)
 
Yukarıda sıralanan sıfatlar Allah'ın (c.c.) sıfatlarından sadece bir kısmıdır. Bunları yirmi sıfat olarak sınırlayanlayız. Bunları yirmide yada yirmiden fazlası üzerinde sınırlamak caiz değildir. Halefin (sonradan gelen alimlerin) ortaya koydukları bidatlerdendir. Bu hususta vacip olan tek şey, Kur'an'da ve sahih sünnette bildirilen bütün sıfatlara, temsil, teşbih ve ta'til etmeden tenzih etmek suretiyle iman etmektir.
 
Bu konuda söylenecek en kapsamlı söz: 
 
"Allah'ı (c.c.) kendi nefsini vasıflandırdığı gibi veya Rasulünün (s.a.v.) O'nu vasıflandırdığı gibi yada muteber büyük imamların Kur'an ve hadise karşı gelmeden vasıflandırdıkları gibi vasıflandırmaktır."
 
Selefin mezhebi, iki batıl arasında bir haktır, bu batıllardan biri temsil, diğeri ta'tildir (tevil). 
 
Bunlardan her ikisi de batıldır. Temsil eden (benzeten) puta tapıyor, ta'til eden yok olan şeye tapmakta, muvahhid ise yerin ve göğün ilahına kulluk etmektedir.
 
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
 
"...Zatına benzer hiçbir şey yoktur. O işitendir, görendir." (Şura: 42/11) 
 
Ayetin baş kısmı, Allah'u Teala'yı yaratıklara benzemekten tenzih edip, müşebbihe mezhebini (Allah'ı insana benzeten sapık bir mezhep), son kısmı ise Allah'ın (c.c.) işitme ve görme sıfatlarıyla vasıflanmış olduğunu ispat ederek muattılaları (tevilcileri) reddediyor.
 
Selef-i Salihin Allah'ın (c.c.) zatını, yaratıklarının zatına benzetmezler. Allah'u Tealanın mukaddes zatı nasıl diğer yaratıkların zatlarına benzemiyorsa, O'nun sıfatları da diğer yaratıkların zatlarına benzemez.
 
Biz, Allah'ın (c.c.) ve mahlukun ilmi olduğuna inanırız. Cenab-ı Hak Kur'an-ı Kerimde kendisinin alim (bilgin) olduğunu haber veriyor:
 
"...O, her şeyi bilendir." (Enam: 6/101)
 
"Yaratan bilmez mi? O latiftir, her şeyden haberdardır" (Mülk: 67/14)
 
Yaratıkların ilminden haber verirken de şöyle buyuruyor:
 
"...Biz onu (İbrahim'i) alim bir erkek evlatla müjdeledik." (Zariyat: 51/28)
 
Yusuf'tan (a.s.) haber verirken de şöyle buyuruyor:
 
"Beni ülkenin hazineleri üzerinde memur yap, ben hakikaten korur ve bilirim." (Yusuf: 12/55)
 
Hiç şüphe yok ki, Allahu Teala'nın ilmi Yusuf ve İshak'ın (a.s.) ilimleri gibi değildir.
 
Allahu Teala kendi nefsini şefkat ve merhamet ile vasıflandırmıştır:
 
"...O, onlara karşı çok şefkatli, çok merhametlidir." (Tevbe: 9/117)
 
"....Çok merhamet edendir." (Ahzab: 33/43)
 
Rasûlullah (s.a.v.) hakkında da şöyle buyurmuştur:
 
"Andolsun, içinizden size öyle bir peygamber geldi ki, sarsıntıya uğramanız ona ağır gelir. Size düşkün, müminlere şefkatli, merhametlidir." (Tevbe: 9/128)
 
Allah'ın (c.c.) şefkati, kulların şefkati gibi rahmeti de kulların rahmeti gibi değildir.
 
Allah (c.c.) Kitabında kendi nefsini Semi (işitir), Basir (görür) sıfatlarıyla vasıflandırmıştır.
 
"Şüphesiz Allah, işitendir, görendir." (Lokman: 31/28)
 
"...Zatına benzer hiçbir şey yoktur. O, işitendir görendir." (Şura: 42/11)
 
Kulları hakkında da şöyle buyurmuştur:
 
"Biz insanı halden hale geçirdiğimiz karışık bir nutfeden yarattık da onu işitici, görücü yaptık." (İnsan: 76/2)
 
Biz, Kur'an-ı Kerim'in haber verdiği şeyin hak olduğuna şüphe etmeden inanırız.
 
Allahu Teala'nın işitme ve görme sıfatları O'nun Cemaline ve Kemaline layık bir şekildedir. İnsanın görmesi ve işitmesi ise sınırlı ve fanidir. Yaratanla, yaratılanın işitme ve görmeleri arasındaki fark, yaratanla yaratılanın zatları arasındaki fark gibidir.
 
Allah (c.c), kendi nefsini hayat sıfatıyla vasıflandırmıştır:
 
"Allah ki, O'ndan başka ibadete layık ilah yoktur, daima diri ve yarattıklarını koruyup yönetendir." (Al-i İmran: 3/2)
 
"O diridir, O'ndan başka ilah yoktur ." (Mümin: 40/65)
 
Cenab-ı Hak, kulunun hayat sıfatından haber verirken de şöyle buyurmuştur:
 
"Her canlı şeyi sudan yarattık." (Enbiya: 21/30)
 
"Onun (Yahya'nın) doğduğu gün, öleceği gün ve diri olarak kaldırılacağı gün ona selam olsun." (Meryem: 19/15)
 
Muhakkak ki, yaratanın hayatı, yaratılmışın hayatı gibi olmayacaktır.
 
Allah (c.c):
 
"Rahman Arş üzerine istiva etti." (Ta-Ha: 20/5)
 
Yaratılanlar hakkında da:
 
"Gemi Cudi üzerine oturdu..." (Hud: 11/44)
 
buyurmak suretiyle Nuh'un (a.s.) gemisinin oturduğunu Cudi dağı üzerinde istiva ettiğini haber vermiştir.
 
Tabii ki, Allah'ın (c.c) Arş üzerindeki istivası ile geminin Cudi dağı üzerindeki istivası birbirine benzer değildir.
 
Sonuç olarak: 
 
Biz, Kur'an ve Sünnetin hududunun dışına çıkamayız. Allah'ın (c.c.) vahiy yoluyla gelen sıfatlarını Cehmiyye ve Mutezilenin (bidatçi mezheler) yaptıklara gibi de tevil etmeyiz. Cehmiye ve Mutezile Allah'ın sıfatlarını şöyle tevil ederler: 
 
"Yed (el), nimet manasına, istiva, istila manasına, vech, zat manasına, rahmet fazilet göstermek manasınadır. Ve Allah'ın nüzulü (inişi) O'nun emrinin veya rahmetinin veya meleklerinin inişidir." 
 
Bizim için ise bunların sapık filozofların felsefelerinden kaynağını alan bu sözleriyle yaptıkları fasid tevilleri kabul etmek mümkün değildir



İstivanın İstila Manasına Geldiği İddiasının Çürütülmesi 
 
  
   
 
Onlar, istivanın istila manasına geldiğine, aşağıdaki şiiri delil getirirler:
 
Büşr, Irak'ı istiva etti.
 
Kılıçsız ve kan akıtmadan
 
Buna şu şekilde cevap veririz:
 
Öncelikle bu şiir insan yapısıdır, bu yüzden onunla delil getirilmez. Sonra da; 'Allah'ın (c.c.) istilası, Büşr'ün Irak'ı istilası gibidir' demek bizatihi teşbihin kendisidir. Halbuki Allah'ın istilası kendisine layık bir şekilde ve özel olarak gerçekleşmektedir. Büşr'ün istilası da böyledir.
 
İbn Kayyım şiirinde şöyle diyor:
 
"Kim azamet sahibi Allah'ı yaratıklarına benzetirse
 
O, Müşrik Hristiyanlara nispet edilir.               
 
Ya da kim Rahman'ı O'nun sıfatlarından ta'til ederse
 
O da, imanı olmayan kafir kimsedir."
 
Şimdi istivanın hakikatini belirtmeye çalışalım: 
 
Tevilciler istiva kelimesinin istevla manasına geldiğini iddia etmektedirler. Buna delil olarak da, istivanın istevla manasına geldiğini ifade eden bir şiiri getirirler. 
 
Şair şöyle diyor:
 
Büşr, Irak'ı istila etti (istiva).
 
Kılıçsız ve kan akıtmadan.
 
Bu münasebetle bizde tevillerinde delillerin takibinde yanlışlığa düştüklerini, yani isitvanın istevla manasında olmadığını tesbit etmeye çalışalım.
 
1. Hafız İbn Kayyım, bu şiirin tahrif edildiğini iddia etmektedir. Çünkü şiirdeki ifade "istiva" değil de "istevla" şekIindedir. Ayrıca şairin kim olduğuda belli değildir. Bu şiirin Şairi belli de olsa durum aynıdır. Halbuki bu şiir, Arapların şiir divanlarının hiç birinde bulunmamaktadır. Ayıca bu, Arapça hususunda delil olabilecek şiirlerin hiç birisinden değildir. 
 
2. Şayet bu şiir doğru olsa yani istiva kelimesi kullanılmış ve tahrif edilmemiş olsa bile yine de delil olmaz. Belki tevilcilerin aleyhine bir delil olur. Şöyle ki istiva burada şiirde gerçek manasında kullanılmıştır. Çünkü bu şiirin konusu olan "Büşr" Abdulmelik b. Mervan'ın kardeşidir, kendisi Irak'ın emiri idi. Saltanat tahtında oturmak kral ve kral vekillerinin adetidir. İşte bu, lafzın lügat manasına uygun olarak yapılmış bir tevildir. 
 
Nitekim Cenab-ı Hak:                
 
"Onların sırtlarında istiva edesiniz diye" ve başka bir ayette "...ekim kökünün üzerinde istiva etti" buyuruyor.
 
3 - Eğer şiirde kastedilen, cebren ve saltanat yoluyla istila etmek ise, o zaman Irak'ı istila eden Abdulmelik b. Mervan'dır, onun kardeşi Büşr değildir. Çünkü Büşr hiçbir zaman krallık hususunda kardeşiyle mücadele etmemiş ve kral olmamıştır. Ancak Irak'ta onun vekili ve onun tayin ettiği bir vali idi. Bu sebeple, Irak'ı istila eden Büşr değil de Abdulmelik'tir. Ama hakiki istiva onun aksinedir. Bu Irak'ta yerleşmesi ve Irak'ın saltanat tahtına oturmasıdır.
 
4 - Bir memleketi istila edip de o memlekete giremeyen, oraya yerleşmeyen kendisiyle o memleket arasında uzun bir mesafe bulunan bir hükümdar veya bir kimse için bu zat, falan memleketi istiva etti denilmez. Mesela Ebu Bekir-i Sıddık için 'Ebu Bekir Şam'ı istiva etti.' Ömer için 'Ömer Mısır'ı istiva etti, Irak'ı istiva etti' denilmez. Rasulü Ekrem (s.a.v.) Yemeni istila ettiği halde onun için hiç kimse "Yemeni istiva etti" dememiştir. Ondan sonra halifeleri Şam'ı, Mısır'ı ve Irak'ı istila etmişlerdir. Şairler şiirlerinde, istiarelerinde kral ve halifeleri fetihlerle övüp dururlar; bunlara geniş geniş yer verirler. Fakat ister cahiliye dönemindeki, ister İslami dönemdeki, isterse sonradan İslam'a giren şairlerden olsun, hiç birinin herhangi bir kral yada halifenin fethettiği bir memleket için 'falan memleketi istiva etti' dediğini göremezsin. Buna mevcut divanlarında rastlamak mümkün değildir.
 
5 - İstila ile istiva zıt anlamlı iki kelimedir .Onları eşanlamlı kabul etmek vaz yoluyla mümkündür. Araplar, istiva lafzını hiçbir zaman istila manasında kullanmamışlardır. Eğer 'pratik kullanımda böyledir' denilirse, bu da yalandır. Buna onların nazım ve nesirleri delildir. Ayrıca Kur'an ve Sünnette istiva kelimesinin geçtiği yerlere bakıldığında, istila manasına kullanılmadığı görülür. Bu kelimelerin anlamca aynı değerlendirilerek kullanımları sadece bu şiir de söz konusudur. Eğer istivayı mecazi kıyas yoluyla istila manasına alacak olursak, bu sadece bunu yapana has bir kullanım olur ve başkasına genellenemez. Bu yapılamayacağına göre Allah'ın Rasulüne ait olan kelamın buna hamledilmesi hiç mümkün değildir.               
 
6 - Onlar: "Allah mahlukatı yarattıktan sonra ister Arş'a olsun ister başkasına olsun, bütün mahlukatına istiva etmektedir" diyorlar. O zaman istivayı istila (mal edinme, kahretme, galebe çalma) ya tevil etmelerinin hiçbir anlamı yoktur. İstivanın hakiki manası üzerinde bulunduğu "söz bakımından Allah'tan daha doğru kim olabilir?" ayetiyle açıklamaktadır.              
 
Hakikat şudur ki: yüce Allah, zatıyla Arşının üzerindedir; ancak Arşın üzerinde olması keyfiyetsizdir Cenab-ı Hak, bütün yaratıklardan ayrıdır ve Allah (c.c.), yarattığı bütün mekanlarda zatıyla değil ilmiyle hazırdır. Çünkü sınırlı olan mekanlar, O'nun sınırsız zatını kapsayamazlar. Ayrıca O'nun zatı, bütün mekanlardan daha büyüktür.
 
Cenab-ı Hakkın:
 
"Siz nerede olursanız olun o sizinle beraberdir" ayetindeki beraberlikten maksat ilmi beraberliktir.
 
"Şüphesiz Allah, takva sahipleri ve ihsanda bulunanlarla beraberdir" ayetindeki beraberlikten maksat ise; onlara yardım etmesi, onları desteklemesidir ve onları takviye edmesidir. 
 
Özetle; 
 
Gerek Kur'an nasları, gerek Sünnetteki hadisler gerekse selefi salihinin konuşmaları, yüce Allah'ın göklerde, Arş üzerinde celal ve kemaline yaraşır şekilde istiva ettiğinde ittifak halindedir. 
 
Yine Kur'an, Sünnet ve selefi salihinin konuşmaları, bu sıfatı inkar etmenin çok açık ve çirkin bir bid'at ve sapıklık olduğunda birleşmişlerdir. Böyle bir sıfatı inkar etmenin İslam diniyle bağdaşmayacağını, İslam'ın zaruri meselelerine ve bir çok nasslarına ters düştüğünü de ittifakla belirtmişlerdir. 
 
Kitap, Sünnet ve selefi salihinin sözlerinde bu sıfatın inkarını gerekli kılacak tek bir delil yoktur. Araştıran böyle bir delile rastlayamaz. Ne Allah'ın Kitabında, ne de Peygamberinin Sünnetinde bu sıfatın yokluğuna delalet edebilecek bir tek lafız yoktur ki, Cenab-ı Hakkın bu sıfatla sıfatlanmasının doğru olmadığını açıklasın ve yine hiçbir zaman, ne selefin kelamında, ne de Kur'an ve Sünnetin durduğu noktada duran, meşhur imamların kelamından bir tek kelime yoktur ki, Yüce Allah'ın semada olmadığına ve Arş üzerinde istiva etmediğine delalet etsin. 
 
Bu sıfatı Allah'a (c.c.) izafe etmenin teşbih ve tecsim (cisimlendirmek) olduğunu söyleyende olmamıştır. Bu imamların hiç birisinden, bu hususta varit olan nassları, te'vil etmek ve zahirinin hilafıyla tefsir etmek gibi bir durum vaki olmadığı gibi, fasih insanların kelamında da böyle bir şey yoktur.
 
Kitap, Sahih Sünnet veya sahabe, tabiin, tebei tabiin yada selef kelamından, sıfatı tevil ettiklerine veya bu ispatı noksanlığa veya Allah'ın (c.c.) teşbih veya tecsimine (cisimleştirilmesine) delalet eden bir tek harf delil getirsinler. Yüce Allah onların söylediklerinden yüce ve büyüktür. 
 
Allah'a yemin ederim ki, onlar göklere yükselip, yedi kat yerin dibine inseler de kendilerini destekleyecek bir delil bulamazlar. Ancak bozuk teviller, Cehmiyye ve Mutezile'nin batıl sözleri hariçtir. Ve ben anlayamıyorum, onlar nasıl düşünemiyorlar ki Kur'an ve Sünnet; abdest, taharet, hayız, hela adabı ve haram çeşitlerini açık seçik hükme bağlarken, nasıl olurda onlarda Allah'ın (c.c.) semada olmadığına işaret eden bir tek lafız zikredilmez ve onların tevilinin doğruluğuna delalet edecek bir delil bulunmasın. 
 
İşte ben hitabımı İmam Ebu'l-Hasan el-Eş'ari'ye tabi olduklarını iddia edenlere yöneltiyorum; eğer gerçekten ve hakkıyla Eş'ari iseler, İmam Eş'ari El-Mücez, Makalatu'l-İslamiyyin ve selefi salih akidesi üzerine yazılmış son eseri El-İbane de kesinlikle istiva, vech, yedeyn gibi sıfatları ispat ettiğini bilirler. O, bu eserlerinde Kitap ve Sünnetle gelen sıfatları, keyfiyetsiz ve temsilsiz olarak nassan belirtmekte ve kendisinin İmam Ahmed b. Hanbel akidesi üzerine olduğunu bildirmektedir.
 
Vakıf olanlara ve okuyanlara İmam Ebu'l-Hasan'in istiva hakkında İbane adlı kitabında söylediklerini tebliğ ediyorum.
 


Eş'ariye Göre İstiva 
 
  
   
 
Allah'u Teala Arş üzerine istiva etmiştir.
 
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
 
"Rahman Arş üzerine istiva etti."
 
İmam Eş'ari bu konudaki delilleri sıraladıktan sonra şöyle dedi: 
 
"Mutezile, Cehmiyye ve Haruriyye'nin görüşlerine katılanlardan bazılarına göre, bu ayetin manası; istila etti, malik oldu, egemen oldu, kesinlikle kendi tasarrufu altına aldı demektir. Bu gruplar, Allah'ın (c.c.) Arş üzenine istiva ettiğini inkar ederek, istiva'nın kudret anlamına geldiğini iddia ettiler. Eğer istiva, onların dediği gibi kudret anlamına gelseydi, Arş ile yedi katlı süfli yer arasında fark olmazdı. Çünkü yüce Allah her şeye kadirdir; yer yüzü, gökler ve alemde olan her şey Allah'ın kudreti altındadır. Eğer Allah (c.c.) Arş'a istila ve kudret anlamında istiva etmiş olsaydı, bu mana ile yeryüzünün üstünde de istivası vardır. Hatta bu anlamda (Allah'ı tenzih ediyoruz) pis koku veren nesnelere, kazurata da istivası söz konusu olurdu. Çünkü Allah (c.c.) bütün eşya üzerine kadirdir. Bunlar da eşya'dan sayılır. Oysa biz, 'Allah pisliklere istiva etmiştir' diyen bir müslüman görmedik. Binaenaleyh, Arş üzerine istiva ayetinin manasını, bütün eşyada genel olan bir mana olarak almak caiz değildir. İstiva'yı, sadece arş'a mahsus bir mana olarak almak vaciptir."
 
Bu konuda Zehebi'nin El-İstiva fî'i-Uluvv, İbn Kay-yım'ın El-Cüyuşu'l-İslamiyye isimli eserleriyle, El Akaidu's-Selefiy" adlı kitabımdan yararlanılabilir. Bu kitapta istiva konusunda hiçbir kitapta bulunmayan bazı araştırmaları derleyerek karşı görüş taşıyanların akli ve nakli delillerini çürüttüm. Bundan dolayı hamd, sadece ve sadece Allah'a (c.c.) mahsustur.
 
Bu çeşit teviller insanı küfre götürür, bu batıl yıkıcıların elinde şeriatı de oyuncak haline getirir, akideyi veya şeriatı yıkmak istemeseler ve öyle bir niyetleri olmasa bile, tevil kapısından girmek suretiyle bu korkunç tehlikeye yol açmış olmaları söz konusudur.
 
Rasûlullah'ın (s.a.v.) asr-ı saadeti öyle geçmiş, sahabeler, tabiinler ve onlara tabi olan büyük imamlardan, İmam-ı Ebu Hanife, İmam-ı Şafii, İmam-ı Malik, İmam-ı Ahmed b. Hanbel ve Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesai, Ebu Davud, Sevri, İbn-i Uyeyne ve diğer muhaddisler, büyük fakihler, muhakkik (şeriata uygun) mutavasavvıflar Cüneyd, Geylani ve Ebu Naim gibi, Halil b. Ahmed ve Sa'leb gibi kuvvetli lü'gatçiler ve başkaları. (Allah cümlesinden razı olsun.) 
 
Allahu Tealanın, Kur'an'ı Kerim'de kendisinin vasfettiği ve Rasûlullah'ın (s.a.v.) sahih hadislerinde sabit olan sıfatlarını, temsil, tekyif (keyfiyet vermek) veya ta'til etmeden, olduğu gibi alarak itikad etmişlerdir.
 
Bütün bunlar aynı itikadı muhafaza etmiş ve bu itikad üzere vefat etmişlerdir. 
 
Bizim son duamız alemlerin Rabbi olan Allahu Teala'yadır. 
 
Allahu Teala'dan bu risalemizi, Allah (c.c.) katında bizim için faydalı ve müslüman kardeşlerimizin de faydalanacağı bir hayra vesile kılmasını diliyorum. O, yakındır işiten ve cevap verendir. 
 
Salat ve selam efendimiz Muhammed'e (s.a.v.), onun al-i ashabına ve tabiileri üzerine olsun...
 
  
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol