ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣﻤﻦ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢ
Kur'an ve Sünnet

SÜNNETE TABİ OLMA HAKKINDA İMAMLARIN SÖYLEDİKLERİ

SÜNNETE TÂBİ OLMA VE ONA MUHALİF SÖZLERİ TERK ETME HAKKINDA İMAMLARIN
SÖYLEDİKLERİ

 

[1]
 
Burada imamların sözlerinden vakıf
olabildiklerimizi vermemiz faydalı olacaktır. Onları taklid edenlere, hatta mertebe bakımından onlardan alt derecede olanları körü körüne taklid
edenlere ve onların sözlerine ve mezheplerine gökten inmiş gibi tutunmuş olanlara umulur ki bir
nasihat ve hatırlatma olur.

Allahu Teâlâ buyuruyor ki: “Size Rabbinizden indirilmiş olana
tâbi olun. Onun dışında velilere (dostlara) tâbi olmayın. Ne de az hatırlıyorsunuz (öğüt alıyorsunuz).”

(A’raf 3)


Sahabelerin taklidin kınanması hakkında bazı sözleri şu şekildedir:

İbni Mesud radiyallahu anh dedi ki;

“Sizden biriniz dininde bir
kimseyi taklid etmesin! Zira o iman etmişse iman etmiş, küfretmişse küfretmiş olur. İlle de birine
uyacaksanız ölmüş olan sahabelere uyunuz. Zira hayatta olanın fitneye düşmesinden emin olunamaz.” [2]
 
Muaz Bin Cebel radiyallahu anh da dedi ki;

“Şu üç şeyden sakının! Alimin sürçmesi, münafığın
Kur’an ile (Kur’anı alet ederek) mücadelesi ve boyunlarınızı koparan dünya. Alimin sürçmesine
gelince; hidâyet üzere olsa bile onu dininizde taklid etmeyin! Lakin ondan ümidinizi de kesmeyin. Münafığın Kur’an ile mücadelesine gelince, şüphesiz Kur’an, yolu aydınlatan bir
fener gibidir. Bildiğinizi alın, bilmediğinizi alimine havale edin. Boyunlarınızı koparan dünyaya
gelince, Allah kimin kalbini zengin kılmışsa işte gerçek zengin odur!” [3]

 
İbni Abbas radiyallahu anh şöyle demiştir;
 
“Hataları olan alime tabi olana yazıklar olsun” oradakiler; “Bu nasıl olur?” deyince o şöyle cevap verdi; “Bir alim kendi görüşüne göre bir şey söyler. Sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem’den gelen ilim ona ulaşınca hatalı olan görüşünden döner. Fakat kişi hala bu alimin hatalı görüşünü taklit etmeye devam eder. işte
böyle kimselere yazıklar olsun.”[4]
 


İMAMLARIN SÖYLEDİKLERİ

 
 
1- Ebû Hanife(H:80–150)
 
Bunların ilki İmam Ebû Hanife Numan b. Sabit'tir.
 
Mezhebinden olanlar ondan çeşitli söz ve ifadeler nakletmişlerdir. Hepsi de tek bir şeye
götürmektedir ki, o da şudur: “Hadisi esas almak, ona muhalif olan görüşleri terk etmek vaciptir.”
 
1. Hadis sahih olduğunda, benim mezhebim o (hadis)dur. [5]
 
2. Bir kimsenin nereden aldığımızı bilmeden bizim sözümüzü alması (onunla amel etmesi) helal olmaz. Bir rivâyette de: “Benim delilimi bilmeyen bir kimsenin sözlerimle fetva vermesi haramdır.”
 
“Çünkü biz beşeriz. Bugün bir söz söyler, yarın ondan geri dönebiliriz.” [6]
 
Diğer bir rivâyette de: “Dikkatini çekerim ey Yakub (Ebû Yusuf)! Sakın ola ki, benden duyduğun her şeyi yazayım deme. Çünkü ben
bugün bir kanaat bildirir, yarın ondan
vazgeçebilirim. Yarın da bir kanaat bildirir, öbür gün vazgeçebilirim. [7]
 
3. Allah'ın kitabına ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in hadislerine muhalif bir söz
söylersem, sözümü terkedin. [8]

 
2- İmam Malik b. Enes (H:93–179)
İmam Malik ise şöyle demektedir:
 
1. Ben bir beşerim, isabet eder, hata da ederim. Benim görüşlerime bakın; Kitap ve sünnete uyanları alın, Kitap ve sünnete uymayanların
hepsini terkedin. [9]
 
2. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dışında her insanın sözlerinin bir kısmı alınıp, bir kısmı
terk edilebilir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ise müstesnadır.[10]
 
3. İbn Vehb diyor ki: İmam Malik'e, abdest alırken ayak parmaklarının arasını tahlil (el parmaklarıyla arasına su ulaştırma) meselesi
sorulduğunda şöyle dediğini duydum: “Bunu yapmak vacip değildir.” İnsanlar gidinceye kadar
sustum. Sonra ona dedim ki: “Bu hususta elimizde varid olan bir sünnet var.” Dedi ki: “Nedir bu?” Dedim ki: “Bize Leys b. Sa'd, İbn
Lehia ve Amr b. Haris anlattı ki, Yezid b. Amr el- Meafirî'den, (o da) Ebû Abdurrahman el- Habelî'den, (o da) el-Müstevrid b. Şeddat el-
Kureşî'den dedi ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in serçe parmağıyla ayak parmaklarının
arasını ovaladığını gördüm.” Dedi ki: “Bu güzel bir hadistir, şimdiye kadar da duymuş değilim.”
Sonraları bu mesele tekrar sorulduğunda,
insanlara böyle yapmalarını emrettiğini gördüm. [11]
 
3- İmam Şafiî (H:150–204)
İmam Şafiî'ye gelince bu hususta ondan nakledilenler daha çok ve daha da güzeldir. [12]
 
Şafiî mezhebine tâbi olanlar da bununla daha çok amel etmişlerdir. Bu sözlerden bazıları şunlardır:
 
1. Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem sünnetlerinden bazılarının ulaşmadığı veya kaybolmadığı hiç kimse yoktur. Söylediğim her
söz ve koyduğum her asıl, şayet Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem bir sünnetiyle aykırılık
arzediyorsa, uyulacak Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in sözüdür. O ayrıca benim de sözümdür.[13]
 
2. Müslümanlar, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünneti ortaya çıktıktan sonra, bir kimsenin o sünneti başka birinin sözü için terk
etmesinin helal olmayacağı hususunda icma etmişlerdir.[14]
 
3. Kitaplarımda Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in sünnetine muhalif birşey bulursanız, Rasûlullah’ın sünnetiyle amel edin benim
sözlerimi terkedin. Başka bir rivâyette de: “Ona tâbi olun ve başka hiç kimsenin sözüne iltifat etmeyin.”[15]
 
4. Hadis sahih olduğunda benim mezhebim o hadistir.[16]
 
5. Sizler [17] hadisleri ve ricali benden daha iyi bilirsiniz. Eğer hadis sahih olursa onu bana da söyleyin. Kufeliler, Basralılar ve Şamlılar rivâyet
etsin farketmez, eğer sahih ise ben onlara giderim.
 
6. Nakil ehline göre (hadis âlimleri), hakkında Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'den sahih hadis bulunan her meselede muhalif görüşlerimden hayatımda da, öldükten sonra da
vazgeçmişimdir.”[18]
 
7. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'den sahih bir hadis olduğu halde benim ona muhalif
bir söz söylediğimi görürseniz, bilin ki, aklım başımdan gitmiştir. [19]
 
8. Ben bir söz söyler de, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in sözüme muhalif sahih bir hadisi varsa, Rasûlullah’ın hadisi (amel etmekte)
evladır, beni taklid etmeyin. [20]
 
9. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'den gelen her hadis benim sözümdür, benden duymamış olsanız bile!... [21]
 
4- İmam Ahmed b. Hanbel (H:164–241)
İmam Ahmed'e gelince; imamlar arasında hadisleri daha çok toplayan ve bunlara bağlanan odur. Öyle ki “fer’î konuları ele alan kitapların
telif edilmesini hoş görmezdi.” [22]

Bundan dolayı şöyle demektedir:
 
1- Beni taklid etmeyin, Malik’i de, Şafiî'yi de, Evzaî ve Sevrî'yi de taklid etmeyin. Onlar nereden
aldılarsa siz de oradan alın.” [23]

Başka bir rivâyette: “Dininde bu kimselerden kimseyi taklid
etme, Rasûlullah ve sahâbîlerinden varid olan ne ise onu al. Bunlardan sonra gelenler (tabiînler)
hususunda ise kişi muhayyerdir.”
 
Bir defasında da şöyle demiştir: “İttiba, kişinin, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ve sahâbîlere tâbi olmasıdır. Ancak tabiînden sonra kişi muhayyerdir.” [24]
 
2- Evzaî'nin görüşü, Malik'in görüşü, Ebû Hanife'nin görüşü... Bunların hepsi birer görüştür.
 
Bana göre de hepsi eşittir. Delil ise ancak rivâyetler (hadisler)dir. [25]
 
3. Kim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hadisini reddederse, o helak olacağı bir uçurumun
kenarındadır (demektir). [26]
 
İşte, hadislere sarılmayı emretme, basiretsiz bir şekilde taklidi nehyetme hususunda imamların söyledikleri bunlardır. Bunlar öyle açık ifadeler ki
hiçbir tevil veya münakaşayı kaldırmaz!


[1] Bu bölüm Şeyh Nasıruddin el-Albani’nin Sıfatu Salatin Nebi sallallahu aleyhi ve sellem
adlı eserinin Mehmet Peker tarafından yapılan tercemesinden alınmıştır.

[2] Taberani (9/152) ricali sahih ile rivâyet etmiştir; Mecmauz Zevaid (1/180) Beyhaki (10/116) Lalekai İtikadı Ehlis Sunne (1/93) İbni Hazm el-İhkam (6/255) Hilye (1/136) Safvetus
Safve (1/421)
[3] sahihtir. Lalekai İtikad (1/116-117) Taberani Evsat (8/307) Darekutni İlel (6/81) İbni Hazm el-
İhkam (6/236) Ebu Nuaym Hilye (5/97) İbni Asakir (58/438) Mecmauz Zevaid (1/186)
[4] İbn Abdilberr Camiul Beyanil İlm (12019) İbn Hazm el-İhkam (6/824) İbn Kayyım İ’lamul Muvakkiin (2/296, 4/54) Elbani; el-Hadisu Huccetun Binefsihi Fil-Akaid vel-Ahkam (s.78)
[5] İbn Abidin, Hâşiye (1/63), Resmul-Müfti (İbn Abidin'in risalelerinden biridir) 1/4'te, Şeyh Salih
el-Fellâni İkaz'ul-Himem (s.62)'de
nakletmişlerdir. Ayrıca İbn Abidin Şerhu'l- Hidaye'de İbnu'l-Humam'ın hocası İbnu'-Şahna
el-Kebir'den şunu nakleder: "Eğer hadis sahih olur da, mezhebe muhalif olursa hadisle amel
edilir. Bu da onun mezhebi olur. Hadisle amel etmekle de kişi Hanefi olmaktan çıkmaz. Çünkü
Ebu Hanife'nin "Hadis sahih olursa benim mezhebim odur (hadistir)" sözü sahih bir yolla gelmiştir. "Nitekim İbn Abdilberr bunu Ebu Hanife
ve başka alimlerden rivâyet etmiştir." Derim ki:
 
Bu, ilimlerinin ve takvalarının kamil olmasının bir sonucudur. Çünkü burada bütün sünneti
kuşatamadıklarına işaret etmişlerdir. Daha sonra geleceği üzere İmam Şafii bunu açık bir şekilde ifade etmiştir. Yani, bazen onlar kendilerine
ulaşmamış bir sünnete muhalif görüş
serdedebilirler. Böyle bir durumda bizlere, sünnete tabi olmayı ve bunu onların mezhebi
olarak kabul etmeyi emretmişlerdir. Allah hepsine rahmet eylesin.
[6] İbn Abdilberr, el-İntika fi fedaili's-selaseti'l- eimmeti'l-fukaha s. 145 İbnu'l-Kayyim İ'lamu'l-
Muvakkıîn (2/309). İbn Abidin el-Bahru'r-Raik'in Haşiyesi (6/293). Resmu'l-Müfti (s. 29, 32).
Şarani el-Mizan 1/55'de ikinci rivâyetle.

Üçüncü rivâyeti ise: Abbas ed-Dûrî İbn Main'in Tarihinde (6/77/1) İmam Züfer'den sahih bir senedle
rivâyet etmiştir. Bunun benzeri sözlerde Ebu Hanife'nin talebeleri Ebu Yusuf, İmam Züfer, Afiye
b. Yezid'den rivâyet edilmiştir. (el-İkaz s. 52) İbnu'l-Kayyim, Ebu Yusuf'tan gelen rivâyetin sahih olduğunu söylemiştir. (2/344). Ayrıca el-
İkaz'ın ziyadelerinde (s.65) İbni Abdil-Berr ve İbnu'l-Kayyim'den rivâyet edilmiştir.

Derim ki: Delillerini bilmeyenler hakkında söyledikleri bu ise,
sözlerinin delile muhalif olduğunu bildiği halde delile muhalif fetva verenlerin durumu nedir
acaba! Bu sözü iyice düşün. Çünkü bu tek başına körü körüne taklidi yıkmaya yeterlidir. Bundan dolayı bazı mukallidler Ebu Hanife'nin delilini
bilmeden onun sözüyle fetva veremeyeceğini söylediğimde bunun Ebu Hanife'ye ait olduğunu
reddetmektedir.
[7] Derim ki: Bunun sebebi İmam çoğu zaman görüşlerini kıyasa dayandırmaktadır. Daha sonra
daha güçlü bir kıyasa vakıf olur yahut
Rasûlullahtan konu hakkında bir hadis ona ulaşır, bunun üzerine onu alır ve eski görüşünü terkederdi. Şarani "el-Mizan" (1/62)'de özetle şunu söyler:

"İmam Ebu Hanife hakkında bizim
gibi her insaflının kanaati şudur: Şayet o, şeriat tedvin edildikten hafızların şeriati toplamak üzere
yaptıkları rihleler bittikten sonra yaşamış olsaydı ve bunlara ulaşsaydı, bunları esas alır yapmış
olduğu her kıyası da terkederdi. O zamanda diğer mezheplerde az olduğu gibi kıyas, onun mezhebinde de az olurdu. Ancak onun döneminde şeriat tabiinler ve etbau't-tabiin
arasında köylerde ve şehirlerde dağınık bir halde olunca, mezhebinde kıyas diğer mezheplere
oranlara -zarureten- daha çok olmuştur. Çünkü kıyas yaptığı meselede nass mevcut değildi.
Diğer imamlar ise bundan farklıdır. Çünkü onların dönemlerinde hafızlar hadisleri cem işini bitirmişler ve onları tedvin etmişlerdi. Böylece
hadisler birbirlerinin cevabı olmuşlardı. İşte kıyasın onun mezhebinde çok, diğerlerinin
mezheplerinde az olmasının sebebi budur." Bunun büyük bir kısmını Ebu'l-Hasenât en-Nafiu'l-Kebir
s. 135'te nakletmiş ona izah eder ve destekler mahiyette talik yapmıştır. Dileyen oraya bakabilir.
 
Derim ki: Eğer bu Ebu Hanife'nin bazı sahih hadislere muhalefet etmiş olmadaki mazereti ise
-kaldı ki bu kesinlikle geçerli bir mazerettir- o zaman bazı cahillerin yaptığı gibi ona ta'n etmek
(tenkid edip eleştirmek ve eleştiride aşırı gitmek) caiz değildir. Bilakis ona karşı edepli olmak lazım
gelir. Çünkü dinin korumasını yapan imamlardan bir imamdır. Dinin fer'i konuları hakkında ondan
nice görüşler elimize ulaşmıştır. Ayrıca hata da etse, isabet de etse her halukarda ecrini alacaktır. Bunun yanında ona saygı duyanların,
onun sahih hadislerle muhalif görüşlerine bağlı kalmaları da caiz değildir. Çünkü sözlerinde de
beyan edildiği gibi bunlar onun mezhebi değildir.
Bunlar bir vadide, diğerleri de bir başka vadidedir. Hak ise ikisinin arasındadır: "Rabbimiz
bizlere ve iman etmede bizden önce gelen kardeşlerimize mağfiret et. Kalbimizde mümin olanlara karşı en ufak bir kin bırakma. Rabbimiz
sen raufsun, rahîmsin."
 
[8] el-Fellâni, el-İkaz s.50. Ayrıca bunu İmam Muhammed'e de nispet etmiştir. Ardından şöyle demiştir: "Bu ve benzeri sözler tabi ki müçtehid
için değildir. Çünkü bu hususta onların sözlerine ihtiyacı yoktur. Bilakis bu mukallid için
geçerlidir."

Derim ki: Şa'rani el-Mizan'da (1/26)
bu söze binaen şunları söyler:

"Şayet imamın vefat ettikten sonra sahih olduğu ve bunlarla
amel etmediği ortaya çıkan hadisleri ne yapayım? dersen, cevabım şudur:

Yapman gereken hadislerle amel etmektir. Çünkü imanım bunlara
ulaşsaydı ve ona göre sahih olsaydı, belki bunlarla amel etmeyi sana emrederdi. Çünkü imamların hepsi şeriatin esiridir. Bunu yapan da
iki eliyle hayrı kucaklamış olur. Kimde; "İmamım onunla amel etmedikçe bir hadisle amel etmem" derse hayrın çoğunu elinden kaçırır. Nitekim
mezhep mukallitlerinin çoğunluğunun durumu böyledir. Halbuki yapmaları gereken imamlarının
vasiyetini yerine getirmek üzere ondan sonra sahih olduğu ortaya çıkan her hadisle amel etmekti. Çünkü bizlerin onlar hakkındaki kanaatimiz şudur:

Şayet onlar yaşasalardı ve
onlardan sonra sahih olduğu ortaya çıkan bu hadisleri elde etselerdi hadisleri esas alır ve
onlarla amel ederlerdi. Yapmış oldukları bütün kıyasları da, söylemiş oldukları sözleri de terkederlerdi.
[9] İbn Abdilberr, el-Câmi (2/32). Ondan da İbn Hazm Usulü'l-Ahkam (6/149), yine el-Fellâni (s.72)
[10] Bu sözün İmam Malik'e nisbeti müteahhir alimler arasında meşhurdur. İbn Abdilhadi,
İrsâdû's-Salik (1/227)'te sahih olduğunu
söylemiştir. İbn Abdilberr el-Câmi (2/91)'de İbn
Hazm Usulü'l-Ahkam (6/145, 179)'da el-Hakem b. Uteybe ve Mücahid'in sözü olarak rivâyet
etmişlerdir. Takıyuddin es-Subki de el-Fetava (1/147)'da İbni Abbas'tan rivâyet etmiş ve çok güzel bir söz olduğunu belirtmiştir. Ardından
şöyle demiştir: Bu sözü İbn Abbas'tan Mücahid, onlardan da İmam Malik almıştır ve ondan meşhur olmuştur. Derim ki: Onlardan da İmam
Ahmed almıştır. Ebu Davud Mesailu'l-İmam Ahmed s. 276'da diyorki:
Ahmed'in şöyle dediğini
işittim: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dışındaki herkesin muhakkak sözlerinden alınır da, bırakılır da...
[11] İbn Ebi Hatim, el-Cerh ve't-Tadil'in
mukaddimesi s. 31,32. Ayrıca Beyhaki Sünen'de (1/81)'de rivâyet etmiştir.
[12] İbn Hazm (6/118) diyor ki: "Taklid edilen fukahanın kendileri taklidi reddetmişlerdir.
Talebelerini taklidden nehyetmişlerdir. Bu hususta en titizleri İmam Şafii'ydi. Sahih hadislere tabi olmak ve delilin gerektirdiğiyle amel etmek
hususunda başkalarından daha açık ifadelerde bulunmuştur. (Ayrıca) herşeyde taklid edilmekten
de beri olduğunu belirtmiştir. Bunu da açık bir şekilde ifade etmiştir. Allah ecrini bol bol versin, bir çok hayrın sebebi olmuştu."
[13] Hakim, İmam Şafiî'den kendi senediyle muttasıl olarak rivâyet etmiştir. İbn Asakir'in
“Tarih-u Dımeşk”ında da böyledir. (15/1/3) “İ'lâmu'l-muvakkiîn” (2/363-364) ve “el-İkâz”, s.100)
[14] İbnu'l-Kayyim 2/361, el-Fellani s.68)
[15] el-Heravi Zemmü'l-Kelam 3/47/1, Hatib el- İhticac bi'ş-Şafii 8/2, İbn Asakir 15/9/1, Nevevi
el-Mecmu' 1/63, İbnu'l-Kayyim 2/361, Fellani s.100 ikinci rivâyeti ise Ebu Nuaym el-Hilye
(9/107)'de, İbn Hibban sahihinde (3/284) sahih bir senedle rivâyet etmiştir.
[16] Nevevi, a.g.e. Şa'rani (1/57) (Hakim ve Beyhaki'ye nispet ederek) Cellani (s.107) (rivâyet etmişlerdir). Şarani diyor ki: "İbn Hazm dedi ki:
 
Yani ona veya başka alimlere göre sahih olursa" Derim ki: Bundan sonra gelen sözünde bunu açık
bir şekilde ifade etmiştir. Nevevi özetle şunu söyler: "Mezhep alimlerimiz bununla, tesvib hastalık özründen dolayı ihramdan çıkmayı şart
koşmak meselelerinde amel etmişlerdir. Bu meseleler dışında başka meseleler vardır. Mezhep
kitaplarında olduğu gibi... Mezhebimizden hadise
dayanarak fetva verdiği nakledilenlerden bazıları:
 
Ebu Yakub el-Buvayti, Ebu'l-Kasım ed-
Dâreki...dir. Bunu kullanan muhaddis
arkadaşlarımız da: İmam Ebu Bekr el-Beyhaki vb. dir. Mezhebimizin eski mensuplarından bazıları,
bir meselede hadis bulurlarsa, Şafii'nin mezhebi de o hadise muhalif ise hadisle amel eder ve ona
dayanarak fetva verirlerdi. Ek olarak şunu söylerlerdi: "Şafii'nin mezhebi hadise muvafık olan şeydir."
 
Şeyh Ebu Amr diyor ki: Şafiilerden biri mezhebine muhalif bir hadis görürse bakar: Eğer mutlak manada -veya o bab yahut meselede- içtihadi
unsurları haiz ise bağımsız olarak o hadisle amel edebilir. İçtihadi unsurları haiz değilse ayrıca
hadise muhalefet etmek ağrına gidiyorsa ve hadise muhalefet etmeye sadra şifa bir cevap bulamıyorsa, Şafii dışında bir imam o hadisle
amel etmişse, o da onunla amel edebilir. Bu da ona imamının mezhebini bırakma da mazeret
olur. Bu söylediği güzel bir şeydir. Allah doğrusunu bilir. Derim ki: Ortada İbnu's-Salah'ın değinmediği bir suret daha var. O da: Eğer hadisle amel eden kimseyi bulamazsa, böyle bir
durumda ne yapar? Bu soruya Takıyyuddin es- Subki: Mana "Kavli'ş-Şafii... ize sahhel
hadis" (c.3, s.102)’de şöyle cevap vermiştir:
 
"Bana göre evla olan hadise tabi olmaktır. Kişi kendini Rasûlullahın huzurunda ve hadisi ondan
işittiğini farzetsin, amel etmekten geri kalabilir mi? Allah'a yemin olsun ki hayır. Herkes de anladığı miktarla mükelleftir. Bu konunun izahını
ve tamâminı İ'lamu'l-Muvakkiin (2/302,370), el- Fellâni'nin: "İkaz'ü Himemi Uli'l-Ebsar, liliktidâi
bi-seyyidil-muhacirin ve'l-ensar ve tahzirihim ani'l-ibtidâi'ş-Şâi fi'l-kura ve'l-emsar min taklidi'l-mezahib maa'l-hamiyyeti ve'l-asabiyyeti
beyne fukahai'l-emsar" adlı eserinde bulabilirsin.
Bu kitap da konusunda eşsiz bir kitaptır. Hakkı seven her kişinin bunu anlayarak ve üzerinde titizlikle durarak okuması gerekir.
[17] Burada hitap İmam Ahmed b. Hanbel'e yöneliktir. Bunu, İbn Ebi Hatim Adabü'ş-Şafii
(s.94-95)'de Ebu Nuaym el-Hilye'de (9/106) Hatib el-İhticac biş-Şafii (1/8)'de, ondan da İbn Asakir (1/9/15) İbn Abdilberr el-İntikâ (s.75)'de
İbnü'l-Cevzi Menakibu'l-İmam Ahmed
(s.499)'de, Herevi (2/47)'de, -üç yoldan Abdullah b. Ahmed b. Hanbel'den o da babasından, Şafii
ona şöyle dedi... şeklinde- rivâyet etmişlerdir. Ondan geldiği sahihtir. Bu yüzden İbnu'l-Kayyim
İ'lam (2/325) Fellani'de el-İkaz (s.152)'de bu nisbetin kesin olduğunu belirtmiştir. Ardından diyor ki:

"Beyhaki diyor ki: Bu yüzden Şafii'nin
hadisi esas alması çoktur. Yani o, Hicaz, Şam, Yemen ve Irak ehlinin ilmini cem etmiştir.
Tolerans tanımadan ve kendi beldesinin ehlinin
mezhebine uyana meyletmeden sahih gördüğü her hadisi almıştır. Hakkı her gördüğü yerde...
Ondan önce gelenler arasında sadece beldesinin mezhebiyle yetinip, muhalif olan sahihleri öğrenmek için çalışmayanlar vardır. Allah bize
de, ona da mağfiret etsin.
[18] Ebu Nuaym el-Hilye 9/107, Harevi 1/47,
İbnu'l-Kayyim, İ'lamu'l-Muvakkiin 2/363, Fellani s.104
[19] İbn Ebi Hatim Adabu'ş-Şafii s. 93. Ebu'l- Kasım es-Semerkandi "el-Emali, Ebu Hafs el- Müeddip Münteka (1/234) Ebu Nuaym el-Hilye
(9/106) İbn Asakir (1/10/15) de sahih senedle rivâyet etmişlerdir.
[20] İbn Ebi Hatim s.93 Ebu Nuaym ve İbn Asakir (2/9/15) sahih bir senedle rivâyet etmişlerdir.
[21] İbn Ebi Hatim s. 93-94
[22] İbnu'l-Cevzi, el-Menakib s.192
[23] el-Fellani s.113, İbnu'l-Kayyim, İ'lam 2/302
[24] Ebu Davud, Mesailu'l-İmam Ahmed, s. 276-277
[25] İbn Abdilberr, el-Câmi' 2/149
[26] İbnu'l-Cevzi s.182
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol