ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣﻤﻦ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢ
Kur'an ve Sünnet

Müşriklerin Ôlen Çocukları

Müşriklerin ölen çocuklarının durumu hakkında sekiz mezhep vardır! 

 
 

 
1. Mezhep   Müşriklerin ölen çocuklarının durumu hakkında sekiz mezhep vardır  
 
Onlar hakkında tavakkuf edilerek, onların cennetlik veya cehennemlik olduklarına dair şahitlik edilmez. Bilakis onlar hakkındaki bilgi Allah'a havale edilerek şöyle denir: 
 
"Allah, onların ne amel yapacaklarını eni yi bilendir."                  
 
Bu görüşte olanlar bir çok delil getirdiler. Ezcümle:  
 
Ebû Hûreyre, Rasûlüllah'ın şöyle dediğini nakleder: 
 
"Muhakkak ki her doğan çocuk fıtrat (dini) üzere doğar. Ona Yahudi veya  hristiyan yapan anne ve babasıdır. Nitekim bir hayvan, organları (kulak, burun ve dudağı) kesik diğer bir hayvandan doğar; Böyle iken siz onda bir (organ) kesikliği görebiliyor musunuz?" 
 
Dediler ki: 
 
"Ya Rasûlellah! Çocuk olduğu halde ölen hakkında ne buyurursunuz?" 
 
Bunun üzerine şöyle dedi: 
 
"Allah, onların ne amel yapacaklarını en iyi bilendir." (Buharî: fethü'l Bârî, 11/493; Müslim, 2658; Ebû Dâvûd, 4714; Tirmizî 239 - 1 Neseî,4/59.)     
 
İbni Abbas, peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)'e müşrikler ölen çocuklarının durumunun sorulduğunu ve onun (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu rivayet eder: 
 
"Onların ne amel yapacaklarını en iyi Allah bilir."  (Buharî: Fethü'l Bari, 3/245; Müslim, 2658.)
 
Ebû Hatim İbni Hibban'ın sahibinde, Cerîr b. Hazim Ebû Berâ'dan işittiğini, o da, ki: 
 
"Bu ümmetin işi / durumu, çocuklar ve kader hakkında konuşmadıkları sürece doğru veya doğruya yakın bir şekilde devam eder." 
 
Ebû Hatim dedi ki: 
 
Buradaki çocuklardan  maksat, müşriklerin ölen çocuklarıdır.        
 
Bu grubun, bu nasları kendi görüşlerine delil olarak getirmeleri pek tutarlı değildir. Zira peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), onlar hakkında "tavakkuf" etmek gerekir diye cevap vermemiştir. Bilakis yaşamaları durumunda ne amel yapacaklarına dair bilgiyi Allah sübhanehû ve Teâlâ'ya havale etmiştir. Dolayısıyla bu hadisin mânâsı şöyledir: 
 
"Yaşamaları durumunda onların ne amel yapacaklarını en iyi bilen Allah'tır."
 
Şüphesiz ki Allah Teâlâ, onlardan, yaşadığı takdirde hidâyete kabil olacak ve onunla amel edecek olanı da bilir; yaşadığı takdirde küfre kabil olacak ve onunla amel edecek olanı da bilir. Ancak bu, onların yaptıkları herhangi bir amel olmadan Allah Teâlâ'nın, sadece onlar hakkındaki bilgisine dayanarak onları mükâfatlandırıp cezalandıracağına delâlet etmez. Bunun delâlet edeceği mânâ sadece şudur: 
 
"yaşamaları takdirinde onların ne amel yapacaklarını en iyi bilen Allah'tır."
 
Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) iki şekilde bu cevabı vermiş olabilir:
 
1. Ya onlar peygamber efendimize: 
 
"Onların hükümleri nedir?" diye sordular; bunun üzerine o: 
 
"Allah, onların ne amel yapacaklarını en iyi bilendir" dedi. Buna göre bu hadis, Allah sübhanehû ve Teâlâ'nın, yaşamaları takdirinde onlardan iman edecekleri de, küfre sapacakları da bildiğini içerir. Bu ilmine dayanarak onları mükâfatlandırıp cezalandırmasına gelince, peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'in verdiği bu cevap bu hususu içermemiştir.
 
2. Ya da peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) onların kendi babalarına katılacaklarını haber vermesi üzerine onlar:
 
"Amel etmeden mi?" dediler; bunun üzerine peygamber şöyle cevap verdi: 
 
"Allah, onların ne amel yapacaklarını en iyi bilendir." 
 
Nitekim Ebû Dâvûd, Hz. Âişe (r.a.)'nın şöyle anlattığını nakleder: 
 
Dedim ki: 
 
"Ya Rasûlellah! Mü'minlerin küçük çocukları hakkında ne buyurursunuz?" 
 
De ki: 
 
"Onlar babalarındandır (onlara katılırlar)." 
 
Ben: 
 
"Ya Rasûlallah! Amel etmeden mi?" deyince şöyle cevap verdi: 
 
"Onların (yaşamaları takdirinde) ne amel yapacaklarını en iyi Allah bilir." 
 
İşte bu hadis, babalarına katılanların içinde, yaşadıkları takdirde küfrü tercih edip onunla amel edeceklerin de var olduğunu ve Allah'ın onları da en iyi bildiğini göstermektedir. 
 
İşte bunlar kendi babalarıyla beraber olacaklardır. Fakat bu, her ölen çocuğun cehennemde babasıyla beraber olacağını gerektirmez. Zira burada bir cins hakkında soru soruluyor, verilen cevap ise, onlar hakkında tafsile delâlet ediyor. Çünkü Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)'in: 
 
"Onların ne amel yapacaklarını en iyi Allah bilir" sözü, onların, niyetlerine ve Allah'ın onlar hakkında olacağını bildiği şeye göre tâbi olmakta farklı farklı olacaklarını göstermektedir.
 
Fakat burada şöyle denebilir: 
 
Ne olursa olsun bu hadis, onların hiç amel etmeden babalarına katılacaklarını göstermektedir. Nitekim Hz. Âişe (r.a.)'da bunu anladığı için: 
 
"Amel etmeden mi?" diye sormuş; peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)'de: 
 
"Onların ne amel yapacaklarını en iyi Allah bilir" demekle onu takrir etmiştir.
 
Buna cevaben deriz ki: 
 
Şüphesiz ki bu hadis, onların, dünyada herhangi bir amel yapmadan babalarına katılacaklarına delâlet etmektedir. Hz. Âişe (r.a.)'nın anladığı budur. Bu, Allah'ın dilemesiyle onların babalarına katılmalarını nefyetmiyor. Bu durumda onlar, dünyada iken herhangi bir amel yapmadan babalarına katılacaklardır. Halbuki Hz. Âişe'ye problemli gelen, onların babalarıyla beraber bir amel yapmadan onlara katılıyor olmalarıdır. Peygamber Efendimiz ona, Allah sübhanehû ve Teâlâ'nın, onların ne amel yapacaklarını bildiğini haber vererek cevap vermiştir. Hz. Âişe (r.a.)'ya: 
 
"Allah, onlar hakkındaki bilgisine dayanarak onları azap edecektir." dememiştir. 
 
Allah'a hamdolsun ki bu açık olup, onda herhangi bir anlaşılmazlık yoktur.
 
Ebû Recâ' el-Utaridî'nin İbni Abbas'tan naklettiği rivayete gelince, her ne kadar İbni Hibban bunu Sahih'inde rivayet etmiş olsa da, bunun "merfû" olabileceği hususunda kalbimde bir şüphe bulunmaktadır. Bu sahih olsa bile ancak bilgisizce onlar hakkında konuşanları / tartışanları veya onlar hakkında vârid olan nasları birbiriyle çarpıştıranları kötülemeye delâlet eder. Nitekim aynı tarzda kadar hakkında konuşanları da kötülemektedir. Fakat onlar hakkında ilimle ve hakkı gözeterek konuşanlara gelince, kesinlikle onlar kötülenmiş değildirler.
 
  
   
2. Mezhep   Müşriklerin ölen çocuklarının durumu hakkında sekiz mezhep vardır  
 
Müşriklerin ölen çocukları cehenneme girerler; Bu görüş, tefsir ehli ve kelâmcılardan bir gruba aittir. İmam Ahmed'in mezhebinde olanların da iki görüşünden birisi bu şekildedir. El-Kâdi bunu İmam Ahmed'in nassından da nakletmiştir. Bunlar kendi görüşlerine delil olarak daha önce geçen Hz. Âişe'nin hadisini göstermişlerdir.
 
Aynı şekilde Ebû Akil Yahya b. el-Mütevekkil'in Behiye'den, onun da Hz. Âişe'den rivayet ettiği şu hadisi delil almışlardır: 
 
Hz. Âişe peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'e: 
 
"Müslümanların çocuklarınerede olacaklardır?" diye sorunca, şöyle buyurdular: 
 
"Cennette olacaklardır." 
 
Bunun üzerine Hz. Âişe: 
 
"Peki kıyamet gününde müşriklerin ölen çocuklan nerede olacaklardır?" diye sordu; peygamber efendimiz cevaben:
 
"Onlar da ateşte olacaklardır" dedi. Bunun üzerine ben: 
 
"Halbuki onlar hiçbir amele erişmemiş ve onlar hakkında kalemler işlememiştir!" dedim, o (sallallahu aleyhi ve sellem)'da şöyle dedi: 
 
"Senin Rabb'in, onların ne amel yapacaklarını en iyi bilendir."
 
Ben (İbni Kayyim) derim ki: 
 
Yahya b. el-Mütevekkil'in hadisleri delil olarak getirilmez, zira o son derece zayıf bir râvîdir.
 
Hz. Âişe'nin daha önce geçen hadisine gelince, bu hadis, Ömer b. Zer'in tek başına Yezîd'den, o da Ebû Ümeyye'den şöyle dediğini nakletti: 
 
Berâ b. Âzib, müşriklerin çocuklarının durumunu sorması için Hz. Âişe'ye bir adam gönderdi, Hz. Âişe'de bu hadisi anlattı... 
 
Müslim b. Kuteybe bunu bu şekilde aktarmıştır. Başkaları ise bunu şekilde aktarırlar: 
 
Ömer b. Zer'den, o da Yezid'den, o da bir adamdan, o da Berâ'dan...
 
İmam Ahmed kendi "Müsned"inde bu hadisi şu şekilde aktarır: 
 
Utbe b. Damre b. Habib der ki, Râtif'in mevlâsı olan Abdullah b. Ebi Kays bana, Hz. Âişe'ye bunu sorduğunu, onunda kendisine bu hadisi aktardığını haber verdi.
 
Bu Abdullah'ın kim olduğu araştırılmalıdır, zira kendisi o kadar meşhur biri değildir. Yine bu grupta olan âlimler, Abdullah b. Ahmed'in babasının "Müsned"inde rivayet ettiği şu hadisi delil getirdiler: 
 
Osman b. Ebî Şeybe Muhammed b. Fudayl'den, o da Muhammed b. Osman'dan, o da Zâzan'dan: 
 
Hz. Ali'nin şöyle dediğini nakletti: 
 
Hz. Hatice peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)'e: 
 
Cahiliye döneminde ölen iki çocuğunun hükmünü sorduğunda, peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), Hz. Hatice'nin yüzünde bir hoşnutsuzluk ve üzüntü belirtisi görünce şöyle dedi: 
 
"Eğer sen onların yerlerini görseydin, hiç şüphesiz ki onlardan buğzederdin." 
 
Hz. Hatice dedi ki: 
 
"Ya Rasûlüllah! Peki senden olan çocuklarım ne olacak?" 
 
Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem): 
 
"Şüphesiz ki mü'minler ve onların çocukları cennette, müşrikler ve onların çocukları da cehennemde olacaklardır" dedi ve sonra da şu âyeti okudu: 
 
"İman edenler ve nesilleri de imanla kendilerine tâbi olanlar (var ya, biz onları cennete koyarken) o nesillerini de kendilerine katarız..." (Tûr, 21) (Ahmed, 1/134/135.)
 
Bu hadiste iki açıdan malûldür: 
 
Birincisi: Muhammed b. Osman meçhul biridir; 
 
İkincisi ise: Zâzan Hz. Âli'ye ulaşmamıştır (dolayısıyla burada bir kopukluk söz konusudur, hadis zayıftır).
 
Bir grup âlim Dâvûd b. Ebi Hint'den, o da Şa'bî'den, o da Alkame'den, o da Seleme b. Kays el-Eşcei'den dedi ki:
 
Kardeşimle birlikte ben peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'e gelip şöyle dedik: 
 
"Annemiz cahiliye döneminde öldü. Fakat o misafirler ağırlar ve şöyle şöyle yapardı. Acaba bu yaptığı iyilikler ona bir fayda sağlar mı?" 
 
Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem): 
 
"Hayır" dedi. Bunun üzerine biz: 
 
"Şüphesiz ki cahiliye döneminde o, daha buluğ çağına ermemiş olan bir kız kardeşimizi de diri diri gömmüştü" deyince; o (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: 
 
"Muhakkak ki gömende gömülen de ateştedir. Meğer gömene İslâm ulaşıp, Müslüman olmuş olsun." (Ahmed, 6/208.)
 
Bu hadis, kendisinde bir beis olmayan senedle rivayet edilmiştir. Aynı şekilde bu gruptaki âlimler, İmam Buharî'nin "sahih" inde, cennet ile cehennemin tartışması konusunda peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)'den yaptığı şu rivayeti de delil getirmişlerdir: 
 
Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: 
 
"Cehenneme gelince, Allah onun için, orada durduracağı / yerleştireceği başka yaratıklar da yaratır."
 
Bu görüşte olanlar dediler ki: 
 
Eğer bunlar, hiçbir amel yapmadıkları hâlde cehenneme gireceklerse, dünyada kâfirler arasında doğanların oraya girmesi daha çok yerinde olur.
 
Fakat bu delil batıldır. Zira bu lafız, bâzı râvîlerin hatasından kaynaklanmıştır. İmam Buharî diğer bir hadiste -ki doğru olan da budur - bunu açıklamıştır. O "Sahih" inde şöyle demektedir: 
 
Bana Abdullah b. Ahmed haber verdi, Abdurrazzak bana haber verdi, ma'mer bize haber verdi, o da Hemmam'dan, o da Ebû Hüreyre'den peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)'in şöyle dediğini haber verdi: 
 
"Cennet ile cehennem tartıştılar; cehennem dedi ki: 
 
"Ben, mütekebbir ve cebbarların / zalimlerin (ben de azap edilmeleri sebebiyle) tercih edildim / seçildim." 
 
Cennet de şöyle dedi: 
 
"Ne oluyor ki bana, insanların zayıf ve düşkünlerinden başkası bana girmiyor?" 
 
Bunun üzerine Allah Teâlâ cennete hitaben şöyle dedi: Sen benim rahmetimsin. Kullarımdan dilediğime seninle rahmet ederim." 
 
Allah Teâlâ ateşe de şöyle seslendi: 
 
"Sen de benim azâbımsın. Kullarımdan dilediğime seninle azap ederim." (ve her ikisine şöyle dedi:) 
 
"Şüphesiz ki sizden her birinizde dolacaksınız." 
 
Cehenneme gelince, el-Cebbâr (Allah) Azze ve celle ayağını onun üzerine koyana dek dolmayacaktır. Bunun üzerine o şöyle diyecek: 
 
"Yeter, yeter!" ve işte bu esnada dolacak ve birbirine çekilip sıkışacaktır. Muhakkak ki Allah, yarattıklarından hiç birine zulmedecek değildir. Cennete gelince, Allah onun için başka bir takım yaratıklar da yaratacaktır."  (Buharî: Fethü'l Bârî, 8/595.)
 
İşte hiç şüphe yok ki Rasûlüllah'ın söylemiş olduğu budur. İmam Buharî'nin "tefsir kitabı"nda zikrettiği de budur.
 
Yine İmam Buharî:
 
"Allah Teâlâ'nın: "Şüphesiz ki Allah'ın rahmeti, Muhsinlere / ihsan edenlere yakındır" sözü hakkında vârid olan hadisler babı" nda şöyle demektedir:
 
Bize Ubeydullah b. Sa'd haber verdi, bize Ya'kub anlattı, bize babam haber verdi, o da Salih b. Keysan'dan, o da E'rec'den, o da, Ebû Hüreyre'den peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)'in şöyle dediğini haber verdi: 
 
"Cennet ile cehennem Rabb'leri huzurunda davalaşırlar; cennet dedi ki: 
 
"Ey Rabb'im! Ne oluyor ona (kendini kastederek) ki, insanların zayıf ve düşkünlerinden başkası ona giremiyor?" Cehennem de: 
 
"Şüphesiz ki ben, mütekebbir / büyüklenen ve böbürlenen kibirli kimselerle tercih edildim" dedi. 
 
Bunun üzerine Allah Teâlâ cennete: 
 
"Sen benim rahmetimsin" dedi; 
 
Ateşe ise: 
 
"Sen benim azâbımsın, dilediğim kimselere seni isabet ettiririm" dedi. 
 
Şüphesiz ki sizden her biriniz dolacaktır." 
 
Cennete gelince, Allah yaratıklarından hiç birine zulmedecek değildir. Şüphesiz ki Allah, cehennem için dilediği kimseleri yaratacak ve onlar cehenneme atılacaklardır. Cehennem üç defa: 
 
"Daha fazla yok mudur?" diyecek, ta ki Allah kendi ayağını onun üzerine koyunca dolacak ve Allah onun bir kısmını diğer bir kısmına sokuşturacaktır. Neticede o: 
 
"Yeter, yeter!" diyecektir." (Buharî: Fethü'l Bari, 8/595.)
 
İşte bu, mahfuz olmayan bir hadistir. Hiç şüphe yok ki bâzı râviler, bu hadisin lafızlarını karıştırmışlardır. Nitekim bâzı râviler, peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)'in: 
 
"Bilal gece ezan okur, (bu ezanın akabinde de siz) İbni Ümmü mektûm ezan okuyana kadar yiyip içiniz." (Buharî: Fethü'l Bari, 13/434.)
 
Hadisini karıştırmış ve şöyle demişlerdir: 
 
"İbni Ümmü mektûb gece ezan okur, Bilal ezan okuyana kadar yiyip içebilirsiniz." (Buharî, Fethü'l Bari, 4/136. Müslim, 1092.)
 
Bu hususun daha bir çok örnekleri vardır.
 
E'rec'in Ebû Hüreyre'den rivayet ettiği bu hadis, gerektiği gibi korunamamıştır. Zaten hadisin sîyâkı da, râvînin metni tam koruyamadığına delâlet etmektedir. Fakat Hammam'ın Ebû Hüreyre'den rivayet ettiği hadis böyle değildir.
 
Bu grubun diğer bir delili de İmam Ebû Davud'un Amir eş-Şa'bî'den rivayet ettiği şu hadistir: 
 
Rasûlüllah buyurdu ki: 
 
"Diri diri kız çocuğunu gömen de gömülen kız çocuğu da ateştedir."
 
Yahya b. Zekeriya dedi ki: 
 
Bana Ebû İshâk es-Sebî'i haber verdi, ona da Âmir haber verdi, o da Alkame'den, o da İbni Mes'ud'dan peygamber efendimiz'in böyle buyurduğunu rivayet etti.
 
Allah'ın izniyle bu hadise ileride cevap verilecektir. 
 
En iyisini Allah bilir.
 
  
   
3. Mezhep   Müşriklerin ölen çocuklarının durumu hakkında sekiz mezhep vardır  
 
Müşriklerin ölen çocukları cennete gireceklerdir. Bu, tefsir ve kelâm ehlinden bâzı âlimlerin ve daha başkalarının görüşüdür.
 
Bunlar İmam Buhari'nin "Sahih"inde Semure b. Cündep'ten rivayet ettiği şu hadisi delil getirdiler: 
 
Semure dedi ki: 
 
Rasûlüllah, ashabına çokça şöyle derdi: 
 
"Sizden rüya gören var mı?" 
 
Semure der ki: 
 
Biz de Allah'ın anlatmamızı dilediği kadar ona (sallallahu aleyhi ve sellem) rüyalarımızı anlatırdık. Bir sabah (namazından sonra) bize şöyle buyurdu: 
 
"Bu gece bana iki kişi geldi... 
 
Yemyeşil ve koyu bir bahçeye uğradık. Baharın olabilecek tüm renkler onda vardı. Bir de gördüm ki bahçenin tam ortasında uzun bir adam duruyor, öyle ki onun başını -yükseklerde olmasından dolayı- göremiyordum. Gördüm ki o adamın etrafında şimdiye kadar göremediğim kadar çok çocuk bulunuyordu... Onun etrafında olan çocuklara gelince, fıtrat (dini) üzere ölen her çocuktur."
 
 Müslümanlardan biri: 
 
"Ey Allah'ın Rasûlü! Müşriklerin (ölen) çocukları da mı (orada olacaklar)?" dedi; bunun üzerine Rasûlüllah: 
 
"Müşriklerin (ölen) çocukları da (orada olacaklar)" buyurdu." (Neseî, 2/10; Ahmed, 6/432.)
 
İşte bu sahih hadisi şerif; onların cennete girecekleri hususunda gayet açıktır. Hiç şüphesiz ki peygamberlerin rüyaları vahyin bir çeşididir.
 
Ebû Bekir b. Hamdan el-Katîi dedi ki: 
 
Bize Bişr b. Mûsâ haber verdi; bize Hevze b. Halîfe haber verdi, bize Avf haber verdi, o da Hansa' binti Muaviye'den, dedi ki: 
 
Halam bana haber verdi ki kendisi: 
 
"Ya Rasûlallah! Kim cennete girer" diye sormuş, Rasûlüllah şöyle cevap vermiş: 
 
"Peygamber cennettedir. Şehid cennettedir. Diri diri gömülen kız çocuğu cennettedir." (Ahmed, 5/58; Ebû Dâvûd, 3/15.)
 
Aynı şekilde bu hadisi Bündar, Ğûnder'den, o da Avf'tan bu şekilde rivayet etmiştir.
 
Bu görüşte olanlar şu âyeti kerimeleri de delil getirdiler:
 
"(Rasûlüm) hani Rabb'in, Âdemoğullarından, onların (gelmiş gelecek) zürriyetlerini, sırtlarından (sulblerinden) al(ıp çıkar)mış ve onları, kendilerine şahit tutarak: "Ben sizin, Rabb'iniz değil miyim?" (demişti). Onlar da: "Evet (Rabb'imizsin), şahit olduk" dediler..." (A'raf, 172)
 
"Ateşe en bedbaht olandan başkası girmez." (Leyl, 15) 
 
"... Kâfirler için hazırlanmış ateşten sakının." (Bakara, 24)
 
"... Biz bir peygamber göndermedikçe (hiçbir kavme) azap edici değiliz." (İsrâ, 15)
 
Hiç şüphe yok ki Allah'ın, peygamberler göndermekle gerçekleşen hücceti onlar hakkında tahakkuk etmemiştir.
 
Aynı şekilde Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: 
 
"Senin Rabb'in, memleketlerin ona merkez (ler) ine, âyetlerimizi onlara okuyacak bir peygamber göndermedikçe, o memleketleri helak edici değildir. Zâten biz, ancak halkı zâlim (ve inkarcı) olanları (azapla) helak etmişizdir." (Kasas, 59)
 
Eğer Allah sübhanehû zulümleri olmadan dünyadaki memleketleri dahi helak etmiyor ve oraların ahalisine azap etmiyorsa, kendisinden hiçbir zulüm meydana gelmemiş olan birisine ahirette nasıl ebedi bir şekilde azap eder?
 
Burada şöyle denilemez: 
 
"Dünyada iken anne babasına ve başkalarına tabî kılarak onu helak ettiği gibi, ahirette de yine onlara tâbi kılarak onu cehenneme koyar." Çünkü dünyada gelen musibetler, sadece zalim olanları kuşatmaz; bilakis hem onları hem de başkalarını kapsar. Daha sonra onlardan her biri niyetine ve ameline göre diriltilir. 
 
Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: 
 
"(Ey inananlar,) bir de öyle bir fitneden (günahlardan) sakının (ve sakındırın) ki o (nun cezası) sadece zulmedenlere isabet etmekle kalmaz (bütün toplumu perişan eder)..." (Enfâl, 25)
 
Aynı şekilde bu, içlerinde zorla getirilenler, neler olacağını görmek için gelenler ve daha başkaları olduğu halde hepsi yere batırılan ordu gibidir...
 
Ahiret azabına gelince, şüphesiz ki o, sadece zalimleri kapsar ve bu hususta günahı olmayanlar onlara tâbi olarak muamele görmezler. 
 
Allah Teâlâ cehennem hakkında şöyle buyuruyor: 
 
"(İnkarcılardan) her bir topluluk içine atıldıkça, onun bekçileri, kendilerine sorarlar: "Size (bunu haber veren) hiçbir uyarıcı (peygamber) gelmedi mi?" (onlar): "Evet" derler, doğrusu bize (bu azabı haber veren) bir uyarıcı geldi. Fakat biz yalanladık ve: "Allah, hiçbir şey indirmemiştir. Siz ancak büyük bir şaşkınlığın içendesiniz" dedik." (Mülk, 8-1) 
 
Allah Teâlâ, İblis'e hitaben de şöyle buyurdu: 
 
"Andolsun ki cehennemi, senin (cinsin)le ve sana uyanların hepsiyle dolduracağım." (Sâd, 85) 
 
Eğer cehennem, İblis ve ona tâbi olacaklarla dolacaksa; peki İblis'e tâbi olmayan bu çocuklar cehennemin neresinde duracaklar?
 
Hem bu görüştekiler dediler ki: 
 
Kur'ân'ı Kerim, insanların ancak amelleri sebebiyle cehenneme gireceklerini haber vermekte doludur. 
 
Ezcümle:
 
Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: 
 
"Yaptıklarınızın başkasıyla mı cezalandırılacaksınız?" (Neml, 90) 
 
"... Onlar (bütün) yaptıklarını (içinde) hazır bulmuşlardır. Rabb'in hiç kimseye zulmetmez." (Kehf, 49) 
 
"Öyle bir günden sakının ki (hepiniz) o günde Allah'a döndürüleceksiniz. Sonra herkese kazandığının (karşılığı) tastamam verilecek ve onlar hiç haksızlığa uğratılmayacaklardır." (Bakara, 281) 
 
"Biz onlara zulmetmedik fakat onlar kendileri (küfre sapmakla) zâlim oldular." (Zuhrûf, 76) ve daha bunların benzeri bir çok nas...
 
Hem dediler ki: 
 
Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'de her doğan çocuğun fıtrat (dini) üzere doğduğunu, fakat anne ve babasının kendisini Yahudi ve Hıristiyan yaptığını haber vermektedir. Bu durumda eğer çocuk Yahudi veya Hıristiyan yapılmadan önce ölürse, fıtrat dini üzere ölmüş olur ki; bu durumda nasıl olur da ateşe girmeye müstehak olur?
 
İyad b. Himaî, peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)'in şöyle buyurduğunu rivayet eder:
 
"Allah Teâlâ şöyle buyurdu: 
 
"Ben kullarımı "hanif" olarak yarattım. Sonra şeytanlar onlara gelip, onları dinlerinden çevirdiler ve benim onlara helâl kıldığım şeyleri onlara haram / yasak ettiler." (Müslim, 2865.)
 
Hem dediler ki: 
 
Muhakkak ki cehennem Allah'ın adalet (inin tecelli ettiği bir) yurttur. Nitekim cennet de Allah'ın fazilet yurdudur. İşte bundan dolayıdır ki Allah, cennet için hiç amel etmemiş kimseleri yaratıp (faziletiyle oraya yerleştirir). Cehenneme gelince, hiç şüphe yok ki cehennem ehlinin amellerini yapmamış olanlara onunla azap etmez. 
 
Hem dediler ki: 
 
Şüphesiz ki cehennem, cezalandırma yeridir. Peki bir göz açıp kapayacak kadar dahi Allah'a asi olmamış kimseler, ebedi bir şekilde cehennemle nasıl cezalandırılabilirler?!
 
Hem dediler ki: 
 
Eğer bunlara azap edilecek olursa, ya îmân etmekle mükellef tutulmalarıyla beraber onlara azap edilir; ya da îmân etmekle mükellef olmadıkları halde onlara azap ediliyordur. Halbuki bu şıkların ikisi de mümteni'dir. 
 
Birinci şıkka gelince; zira temyiz gücü ve aklı bulunmayan birini mükellef tutmak imkansızdır. 
 
İkinci şıkka gelince; zira bu da, aleyhine delil kâim olmadıkça Allah'ın kimseye azap etmeyeceği hususunda zikrettiğimiz ve daha burada zikretmediğimiz bir çok nastan dolayı mümteni'dir / imkansızdır.
 
Hem dediler ki: 
 
Eğer bunlara azap edilmesi, azaba mâni olan imânın olmayışından dolayı ise; hiç şüphesiz ki bu hususta bunlar, Müslümanların ölen çocuklarıyla ortaktırlar. Çünkü hem ilmen, hem de amelen fiili olarak iman etmemiş olmakta hepsi ortaktırlar. Eğer siz: 
 
"Müslümanların çocuklarına azap edilmesine, babalarına tabî olmaları ve onlara katılmaları engelledi; ancak müşriklerin çocukları için böyle bir şey söz konusu değildir" derseniz; biz de deriz ki: 
 
Muhakkak ki Allah Teâlâ, hiç kimseye başka birinin günahından dolayı azap etmez. O şöyle buyuruyor: 
 
"Hiçbir günahkâr, diğerinin (günah) yükünü taşımaz." (En'âm, 164) 
 
Ve şöyle buyuruyor: 
 
"Artık o gün, kimse, hiçbir şekilde haksızlığa uğratılmaz. Siz de anca yapmış olduklarınızın karşılığını alırsınız." (Yasin, 54)
 
Gördüğün gibi bunlar, kuvvetli ve defedilemeyecek kadar çok delillerdir. Allah'ın izniyle ileride bu mesele hakkında son noktayı koyacak açıklamalarımız gelecektir. Biz bütün bu sahih delillerin gereği olan hükmü söyleyeceğiz.
 
Burada şunu da belirtmeden geçemeyeceğiz: 
 
Küçük büyük bütün dini meselelerde bizim metodumuz, dinin gereği ne ise onu söylemektir. Biz dini delillerin bir kısmını alıp diğerini bırakmayız ve sadece belli bir gruba taassubla sarılmayız. Bilakis inanırız ki, her grupta beraber doğru da vardır, yanlışta vardır. Biz de doğru da onunla beraber olur, yanlışta ona muhalefet eder ayrılırız. Ve biz hiçbir grup ve görüşü, bu kuralın dışında tutmayız. Biz, bunun üzerinde yaşamayı ve bunun üzerinde iken ölüp Allah'ın huzuruna çıkmayı Allah'tan umarız. 
 
Muhakkak ki bütün havi ve kuvvet ancak Allah iledir.
 
  
   
4. Mezhep   Müşriklerin ölen çocuklarının durumu hakkında sekiz mezhep vardır  
 
Onlar iki menzil arasında, cennet ile cehennem arasında olacaklardır. Zira ne onların, kendilerini cennete sokacak bir amelleri var; ne de babaları kurtuluşa ermişlerdir ki, mükâfatlarını daha da mükemmelleştirmek ve nimetlerini artırmak için çocukları onlara ilhak edilsin. Aynı şekilde onların, ateşe girmelerini gerektirecek bir amelleri de yoktur.
 
İşte bu görüş, tefsir ehlinden bir gruba aittir. Bunlar derler ki: 
 
"İşte Araf'ta olanlar, bunlardır." 
 
Abdulaziz b. Yahya el-Kinanî ise şöyle der: 
 
"Bunlar, fetret döneminde ölenlerdir."
 
Eğer bunlar bu görüşleriyle: 
 
"Burası onların ebedi olarak kalacakları yerleridir" diyorlarsa; hiç şüphe yok ki bu batıl bir görüş olur. Çünkü cennet ve cehennemden başka ebedi olarak kalınacak bir yurt yoktur. 
 
Yok eğer bunlar: 
 
"Onlar burada belirli bir müddet kalacak, sonra da ebedî kalacakları yerlerine gireceklerdir" diyorlarsa, bu imkan dışı bir şey değildir.
 
  
   
5. Mezhep   Müşriklerin ölen çocuklarının durumu hakkında sekiz mezhep vardır  
 
Onlar ilâhi meşiet altında olacaklardır. Allah Teâlâ'nın onların hepsini rahmetiyle bağışlaması da ve sadece irade ve meşietiyle onların bir kısmına merhamet etmesi, diğer bir kısmını da azap etmesi mümkün ve caizdir. İşte bu kısımlardan her birini ispat etmek için, kendisine başvurulmuş ve gereğiyle hükmedilmesi vâcîp olan bir habere ihtiyaç vardır. Hiç şüphesiz ki bu çocuklar hakkındaki hüküm, sadece katışıksız ilâhi meşiete bağlıdır.
 
İşte bu görüş, hikmet ve ta'lil'i kabul etmeyen "cebriye" mezhebinin ve kaderi kabul edenlerden daha bir çoklarının görüşüdür.
 
  
   
6. Mezhep   Müşriklerin ölen çocuklarının durumu hakkında sekiz mezhep vardır  
 
Müşriklerin ölen çocuklan cennet ehlinin hizmetçi ve köleleri olacaklardır. Cennet ehlinin yanında bunlar, dünyadaki köle ve hizmetçileri konumunda olacaklardır. Bunların delilleri Ya'kub b. Abdurrahman el-kârî'nin Ebû Hâzim el-medinî'den, onun da Yezid er-Rakkaşî'den, onun da Enes'ten; aynı şekilde Darekutnî'nin Abdulaziz el-Mâcişun'den, onun da İbni-l-Münkedir'den, onun da Yezid er-Rakkaşi'den, onun da Enes'den rivayet ettiği şu hadistir: 
 
Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: 
 
"Ben Rabb'imden, beşer zürriyetinden çocukları azap etmemesini istedim, o'da onları bana bağışladı. Onlar cennet ehlinin hizmetçileri olacaklardır." 
 
Bu hadisin üçüncü bir senedi de şöyledir: 
 
Fudayl b. Süleyman'dan, o da Abdurrahman b. İshâk'dan, o da Zührî'den, o da Enes'den... 
 
Hiç şüphe yok ki bütün bu senedler zayıftır. Çünkü Yezid er-Rakkaşi zayıf bir râvidir. Fudayl b. Süleyman hakkında da ileri geri konuşulmuştur. Abdurrahman b. İshâk'da zayıftır.
 
  
   
7. Mezhep   Müşriklerin ölen çocuklarının durumu hakkında sekiz mezhep vardır  
 
Bu çocukların hükmü, hem dünyada hem de ahi-rette babalarının hükmü gibidir. Her iki yurtta da onlara verilecek hükümden farklı bir hükme tâbi tutulmazlar. Onlar dünyada babalarından oldukları gibi, ahirette de onlardan olacaklardır. Bu mezheple, onların ateşte olacaklarını söyleyen mezhep arasındaki fark; Bu mezhebin sahipleri, onları her halükârda babalarına tâbi kılmaktadırlar. Öyle ki kendileri öldükten sonra anne ve babaları Müslüman olsalar, onların cehenneme gireceklerine hükmedilmez. Diğer görüşün sahipleri ise, onların yine de cehennemde olacaklarını söylemektedirler. Onlar Müslüman olmadıkları için, Müslüman olan anne babalarına tâbi olarak cennete giremezler.
 
Bu görüşte olanlar, daha önce geçen Hz. Âişe'nin hadisini delil getirmişlerdir.
 
Aynı şekilde Sa'b b. Cüssâme'nin rivayet ettiği ve Buhari ile Müslim'in "Sahîh" lerinde geçen hadisi delil getirmişlerdir; Sa'b der ki: 
 
Rasûlüllah'a: 
 
"Gece saldırısına uğrayan ve kadınlarıyla çocuklan isabet olan bir müşrik ev halkının durumu" soruldu. 
 
Bunun üzerine Rasûlüllah: 
 
"Bunlar da onlardandır" buyurdu." (Buharî: fethü'l Bari, 6/146; Müslim, 1745.)
 
Esved b. Seri'de aynı hadisi rivayet etmiştir.
 
Ebû Vâil'in Abdullah b. Mes'ud'dan Merfû' olarak rivayet ettiği:
 
"Kız çocuğunu diri diri gömen de, gömülen kız çocuğu da ateştedir" hadisi şerifi daha önceden geçmişti. İşte bu hadis, diri diri gömülen kız çocuğunun ateşe girmesinin, kendisini gömen annesine tâbi olarak gerçekleştiğine delâlet etmektedir.
 
Hem bunlar dediler ki: 
 
Allah Teâlâ'nın: 
 
"İman edenler ve nesilleri de imanla kendilerine tâbi olanlar (var ya, biz onları cennete koyarken) o nesillerini de kendilerine katarız. Onların da amellerinden hiçbir şey eksiltmeyiz. Herkes kazancına bağlıdır (ona göre muamele görür)." (Tûr, 21) 
 
Sözü de buna delâlet etmektedir. Zira bu âyeti kerime, çocukların babalarına tâbi olarak kurtuluşa ermelerinin, babalara yapılan ikram ve mükâfatı arttırmak için olduğuna ve çocukların babalarına tâbi olmaya, babalarının imânından dolayı müstahak olduklarına delâlet etmektedir. Dolayısıyla babaların imânı söz konusu olmayınca, çocukların kurtuluşta onlara tâbi olmaları da söz konusu olmaz. Geri de sadece azapta tâbi olmak kaldı. Zâten Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)'in: 
 
"Bunlar da onlardandır" sözü de bunu açıklamaktadır.
 
Bunların getirdikleri delillere verilen cevaplar:
 
Hz. Âişe'nin: 
 
"Onlar da babalarındandır" şeklindeki hadisine gelince, şüphesiz ki bu hadisle, Sa'b ve Esved b. Seri'in hadisleri aynı mânâdadır. Bu hadislerde ne nefyetme, ne de ispat etme yönüyle azaba değilmiyor. Ancak bu hadislerden çıkarılabilecek şey, bunların hüküm bakımından babalarına tâbi olduklarıdır. Cihada ve gece baskınlarında eğer bunlar da isabet alırlarsa, kendilerinden dolayı diyet veya keffaret vermek gerekmez. Bu cihat hususunda olduğu konusuna, Sa'b ve Esved'in hadislerinde açıklık getirilmiştir.
 
Aynı şekilde onların babalarından olması, ahiret hükümlerinde onlarla beraber olmalarını gerektirmez; fakat miras, bakım ve soy gibi dünya hükümlerinde babalarına tâbi olmalarını gerektir. Şüphesiz ki Allah sübhanehû, iyiyi kötüden, mü'mini kâfirden ayırır.
 
Abdullah b. Mes'ud'un hadisine gelince, muhakkak ki bu hadisi şeriften, müşriklerin ölen bütün çocuklarının hükmünün bu şekilde olduğu çıkarılamaz. Ancak bu hadis, müşriklerin ölen çocuklarından bazılarının cehenneme gireceklerine delâlet etmektedir. Hiç şüphe yok ki onların diri diri gömülüyor olmaları, başka bir sebeple onların cehenneme girmelerine engel olmaz. Bu hadisten maksat: 'Onun diri diri gömülmesi cehenneme girmesine sebep oldu' şeklinde değildir. Dolayısıyla bu lafız, diri diri gömülen herkes hakkında geçerli olamaz. Ki bu husus zâten açıktır. Bundan da daha güzeli şöyle cevap verilmesidir; diri diri gömülen kız çocuğu cehenneme girer, meğer onun cehenneme girmesine engel olan bir sebep bulunsun. Allah'ın izniyle biz ileride bu sebepleri zikredeceğiz. Muhakkak ki kız çocuğunun diri diri gömülmesinin, onun cehenneme girmesine sebep olması ile; bu gömülmenin, başka bir sebepten dolayı cehenneme girmesine mâni olmaması arasında büyük bir fark vardır.
 
Eğer Allah Teâlâ: 
 
"Diri diri toprağa gömülen kız, "hangi günahla öldürüldü?" diye sorulduğunda" (Tekvir, 8-9) buyurduğu gibi kız çocuğunu diri diri gömene bunu niye yaptığını soruyor ve bundan dolayı ona azap ediyorsa; hiçbir günahı yokken gömülen kız çocuğuna nasıl azap eder ki? Halbuki Allah Teâlâ, onu gömene bile günahsız olduğu halde azap etmez.
 
Allah Teâlâ'nın şu sözüne gelince: 
 
"İman edenler ve nesilleri de imanla kendilerine tabî olanlar (var ya, biz onları cennete koyarken) o nesillerini de kendilerine katarız.." (Tûr, 21)
 
Bu âyeti kerime, Allah sübhanehû'nun, mü'minlerin ölen çocuklarını cennette onlara katacağını ve onları da mü'min babalarının derecesine yükselteceğine delâlet etmemektedir. Bununla beraber mü'minlerin, çocuklarının derecesine indirildiği düşünülmemelidir. Zira Allah Teâlâ, onların amellerinden hiçbirşey eksiltmeyecektir. Bilakis çocuklarını, onların mükâfatlarını tastamam vermekle beraber onların derecesine yükseltecektir.
 
Bu çocukların babalarına ilhakı, herhangi bir amelleri olmadan sadece onlara tâbi olduklarından dolayı gerçekleşince; kâfirlerin çocuklarının da, babalarının yaptıkları amelleri yapmamış olmalarına rağmen sadece babalarına tâbi olduklarından dolayı azapta onlara ilhak edebilecekleri düşünülebildiğinden; Allah Teâlâ: 
 
"Herkes kazancına bağlıdır (ona göre muamele görür)" (Tûr, 21) 
 
Sözüyle bu yanlış düşünceyi kökünden söküp attı.
 
Muhakkak ki bu âyeti kerimede belirtilen, çocukların mü'min babalarına ilhak edilmesi hususu iki şeye bağlıdır: 
 
Birincisi; babalarının imân etmiş olmaları; 
 
İkincisi ise: Allah'ın, çocuklarını onlara tâbi kılmış olması. Bu ise, her mü'minin çocuklarının ona tâbi olacağını gerektirmez. Zira eğer bu mânâ kastedilmiş olsaydı, şöyle denmesi gerekirdi: 
 
"İman edenlere gelince, zürriyetleri / çocukları onlara tâbi olur."
 
İmam Müslim'in "Sahih" inde Hz. Âişe'den rivayet ettiği hadis de bu şekilde yorumlanır. 
 
Hz. Aişe dedi ki: 
 
Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'e, cenaze namazını kıldırması için ensâr'dan bir çocuk getirildi. Ben: 
 
"Ey Allah'ın Rasûlü! Müjdeler olsun bu çocuğa! Ne kötülük yapmış, ne de on (u yapabileceği bir yaş) a ulaşmıştır" dedim.
 
Bunun üzerine Rasûlüllah şöyle buyurdu: 
 
"Ey Âişe, belki de böyle değil. Muhakkak ki Allah cenneti yaratmış ve onun ehlini de yaratmıştır. Onlar daha babalarının sulblerinde iken, Allah onlar için cenneti yaratmıştı (onlardan kimin cennete gideceğini tayin etmişti). Allah cehennemi ve onun ehlini de yaratmıştır. Onlar daha babalarının sulblerinde iken, Allah onlar için cehennemi yaratmıştı (onlardan kimin cehenneme gireceğini tayin etmişti.)" (Müslim, 2622.) 
 
İşte bu hadisi şerif, mü'minlerin çocuklarından her ölen için, cennete gireceğine dâir şahitlik edilemeyeceğini göstermektedir. Halbuki genel olarak mü'minlerin çocuklarının cennete girecekleri söylenebilir. Fakat belli bir kimse için şahitlik etmek caiz olmaz. 
 
Nitekim genel olarak mü'minlerin cennete girecekleri söylenebildiği halde, belli bir kişiye bu hususta şahitlik edilemez; meğer peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'in cennete gireceklerine şahitlik ettiği kimselerden olsun. İşte bu, bir çok insana problemli ve anlaşılmaz gelen bu hadisi şerifin te'vil edilme şeklidir. 
 
Hatta İmam Ahmed bu hadisi reddederek şöyle demiştir: 
 
"Bu sahih değildir. Müslümanların ölen çocuklarının cennete gireceklerinde kim şüphe edebilir ki?" 
 
Bazıları da bu hadisi, çok uzak ve kabil olmayan te'villerle te'vil etmeye çalışmışlardır.
 
  
   
8. Mezhep   Müşriklerin ölen çocuklarının durumu hakkında sekiz mezhep vardır  
 
Müşriklerin ölen çocukları, kıyamet arasalarında imtihan edilecekler; hem onlara, hem de davetin ulaşmadığı herkese orada bir Rasûl gönderilecektir. Rasûle itaat edenler cennete, ona asi olup karşı çıkanlarda cehenneme gireceklerdir. Buna göre onlardan bâzıları cennete, diğer bâzıları da cehenneme gireceklerdir.
 
İşte bu görüşle bütün delillerin arası bulunmuş ve bütün hadisler birbirine muvafık olmuş olur. Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)'in: 
 
"Allah, onların ne amel yapacaklarını en iyi bilendir" sözüyle onların durumunu havale ettiği Allah Teâlâ'nın onlar hakkında bildiği şey ortaya çıkmış ve soyut bir bilgi olarak değil de haricî tezahürü olan bir bilgi olarak onların mükâfat ve cezaları buna binâen gerçekleşmiş olur. 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol