ŞEFAAT KONUSUNDA ORTA YOL

 

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ

    

    Değerli Müslümanlar ! bu sohbetimizde üzerinde durmaya çalışacağımız konu şefaat meselesidir. Mevzu  ile alakalı görmüş olduğum bir çok arızalardan dolayı, konuyu geniş bir şekilde ele almayı ve kolay anlaşılması için de onu çeşitli başlıklar altında işlemeyi uygun gördüm.

 

   Değerli kardeşlerim ! konuya girmeden önce şunu özellikle ifade etmek isterim ki ; görülen bu tip arızaların temelinde yatan en etkili vesile, bilinçsizce körü körüne dinini yaşamaya yeltenenlerin ğuluvlarıdır. - yani aşırılıklarıdır -

 

    İşte bundan dolayıdır ki, ben ilk önce din de aşırılık ile alakalı birkaç cümle zikretmeyi konu açısından yaralı görüyorum.

 

    Değerli kardeşlerim, azda olsa araştırma zahmetine katlananlar şunu açıkça göreceklerdir ki ; gerek geçmiş cahiliye toplumlarında ve gerekse günümüz cahiliyesinde göze çarpan en çirkin arızalardan bir tanesi, inananların dinleri hususundaki aşırılıklarıdır…. Ve bu aşırılıkları yüzünden de bir çok meselede ya ifrat yada tefrit noktasına gelmişlerdir.

 

   Halbuki İslam, her zaman inananları bu hususta uyarmıştır. Gerek geçmiş ümmetleri ve gerekse bu ümmeti….. Allah’u Azze ve Celle, - bu ümmet ibret alsın diye  - geçmiş ümmetleri helak eden bu çirkin durumu yüce kitabında şöyle dile getirmektedir :

 

يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لاَ تَغْلُواْ فِي دِينِكُمْ وَلاَ تَقُولُواْ عَلَى اللّهِ إِلاَّ الْحَق …….

 

“ Ey kitap ehli ! dininizde aşırılığa gitmeyin.Ve Allah hakında doğru olandan başkasını söylemeyin …………… “

                                                                                                            NİSA : 171.AY.

 

قُلْ  يَا أَهْلَ الْكِتَابِ  لاَ تَغْلُواْ فِي دِينِكُمْ  غَيْرَ الْحَقِّ  وَلاَ  تَتَّبِعُواْ أَهْوَاء قَوْمٍ قَدْ ضَلُّواْ مِن  قَبْلُ وَأَضَلُّواْ كَثِيراً وَضَلُّواْ عَن  سَوَاء السَّبِيلِ   لُعِنَ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِن  بَنِي إِسْرَائِيلَ عَلَى  لِسَانِ دَاوُودَ  وَعِيسَى  ابْنِ مَرْيَمَ ذَلِكَ  بِمَا  عَصَوا وَّكَانُواْ يَعْتَدُونَ

 

“ Deki : Ey kitap ehli ! dininizde haddi aşmayın ve daha önce sapıtan, bir çoklarını da saptıran ve doğru yoldan uzaklaşan kimselerin heva ve heveslerine uymayın. İsrail oğullarından kafir olanlar,Davud ve Meryem oğlu İsa’nın diliyle lanetlenmişlerdir. Bunun sebebi ise,isyan etmeleri ve – dinleri hususunda – haddi aşmalarıdır. “

 

                                                                                             MAİDE : 77.78.AY.

 

    Allah resulü s.a.v de bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmaktadır :

 

  .... عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ ؛ قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم : يَا أَيُّهَا  النَّاسُ !  إِيَّاكُم وَالْغُلُوَّ فِي الدِّينِ ، فَإِنَّهُ أَهْلَكَ مَنْ كَانَ قَبْلَكُمُ الْغُلُوَّ فِي الدِّينِ                                     

 

 “ ........ Ey insanlar ! Din de aşırılığa gitmekten sakının. Çünkü o, sizden öncekileri helak etmiştir.”

                                                                                      

İBNİ MACE : 8.C.3029.N - AHMED :  1.215. 347

 

    İşte bu ve emsali Ayet ve hadisler,dinde aşırılığın - diğer bir ismiyle - haddi aşmanın çirkinliğinden bahsetmekte ve onu şiddetle kınamaktadır.

 

    Ama ne yazık ki,bu kadar uyarılara rağmen yine de bir çok inanan - bu arıza sebebiyle – bir çok çirkin inanç ve ameller içerisinde yüzmektedirler.

 

   İşte bunlardan bir tanesi de, bu sohbetimizde üzerinde durmaya çalışacağımız şefaatmeselesidir…Yani şefaat meselesinde de inananlar arasında aşırılığa gidilmiş ve biri diğeriyle  zıt olan farklı farklı fikirler ortaya atılmıştır.

 

BİRİNCİ  TAİFE : Sapık Hırıstiyan,Yahudi ve müşrik taifesinden olan kimselerdir ki,bu kimseler Kur’an’ın karşı çıktığı bir şefaatin varlığına inanırlar.Bunlar, haklarında hiç bir delilin ve bilginin olmadığı bir takım insanları kendi kendilerince tezkiye ederek onların Allah katında kendi-lerine şefaat edeceklerine inanan kimselerdir.

 

İKİNCİ  TAİFE  :  Bunlar da Hariciler ve Mutezile fırkasıdır.Bu kimseler, Peygam-ber s.a.v in büyük günah sahiplerine şefaatçi olacağınıkabul etmezler. Hatta, kıyamet gününde hiç kimsenin başkasının şefaatinden ve duasından yarar sağlıyamıyacağını iddia ettikleri gibi,hayatta olanların dahi ölü adına sadaka vermesinin ve oruc tutmasının  ona bir fayda sağlamayacağına inanırlar ...... Bu kimseler de , Allah’u Azze ve Celle’nin kendi kafalarına göre şefaatçi edinenleri kınadığı Ayetlerini kendilerine delil gösteren kimselerdir.

 

ÜÇÜNCÜ  TAİFE  :  Bunlar ise, Allah’ın kendilerine hidayet verdiği bu ümmetin öncü ve önderleri ile onların yolundan ayrılmayan tevhid ehli kimselerdir.

 

    Bunlar,Kur’an ve sahih sünnet’in reddettiği şefaat anlayışını reddeden, kabul ettiği şefaat anlayışını da kabul edenvasat yolun yolcularıdırlar.

   Elbetteki burada isabetli taraf,Kur’an’ın ve Sünnet’in çizdiği yolda yürüyen  üçüncü taifedir.

 

  Öyleyse böyle karışık bir ortamda basiretli insanlara düşen de, Kur’an ve Sünnet çizgisinde olaların izini takip etmektir.Çünkü ben müslümanım diyenlerin bundan başka seçenekleri olamaz.

 

YANILGI  İÇERİSİNDE  OLAN  BİRİNCİ TAİFE

 

     Biz daha fazla sözü uzatmadan isterseniz bu konuda arızalı olan taifelerin yanılgılarını ve bu yanılgılarına sebeb olan amillerin neler olduğunu anlatmaya geçebiliriz.

 

   Değerli kardeşlerim ! biraz önce de ifade ettiğimiz gibi, bu konuda yanılgı içerisinde olan taifelerden birisi,sivri ucun bir tarafını teşkileden aşırı kabulcülerdir. Yani, Allah’a şirk koşan Yahudiler, Hırıstiyanlar ve onlarla bu konuda aynı zihniyete sahip olan bir takım cahil müslümanlardır.

  

    Müslümanım diyenlerin içerisinde bu zihniyete sahip olan kimselerin var olduğunu dile getirişimiz belki bir çok inananın garibine gidebilir, belki de bu ifadelere çok kızabilirler de , ama meseleye Kitap ve Sünnet ölçüsünde yaklaşıldığı zaman,bu ifadelerin ne kadar haklı olduğunu açıkça göreceklerdir.

 

   Çünkü,müslümanlar arsındaki tasavvuf kesiminin içerisinde bulunduğu en büyük problemşefaatle alakalı problemdir….

 

   Ben, - telafisini ümit ederek - ilk önce bu insanların şefaat konusun-daki anlayışlarını dile getirmek ve ondan sonra da böyle bir inancın batıl olduğunu Kur’an ve Sünnet çizgisinde anlatmak istiyorum.

  

   Bu kimselerin - özellikle tasavvufçuların - şefaat konusundaki anal-yışları ve iddiaları şudur :

 

“ Kul, bütün himmeti ve ruhu ile Allah’a yakınlık kazanmış bir zatın ruhuna yönelmelidir. Çünkü, kendi ruhu ile o veli zatın ruhu arasında bir ittisal - yani bir birleşme - meydana gelir ve o zat, o kulun kendisi ile Allah arasında bir vasıta olur.Dolayısiyle, Allah’tan alacağını o zattan almış olur...... Yani - tabiri caiz ise - veli denilen o kimse, Allah ile kul arasında bir trafo görevi üstlenmektedir. Çünkü, direkt olarak Allah’tan gelen feyzi kul kaldıramaz ..... Bununla beraber, henüz hayatta olanları hakkındaki düşünce ve inançları ise,bu kimselerin kendilerine bu dünyada  yardım edeceğine inandıkları gibi ahirette de şefaatçi olacaklarını kabulederler. “

 

    İşte bu insanların bu konudaki inanç ve iddiaları bu şekildedir.... Bu kimseler, şefaatçi olarak kabulettiği bu aracıları,Padişahın sarayında bulunan ve onun sevgisini,itimadını ve yakınlığını kazanan kimselere benzetirler... Yani derler ki, nasıl ki bir padişahın huzuruna paldır küldür çıkılmayıp onun yakınları aracılığı ile kendisine ulaşılır ise,aynen de Allah’a yaklaşmak için de O’nun velilerini araya vesile ve vasıta edinmek gerekir.

 

     Bu zavallılar,kul ile Allah arasında vasıta ve şefaatçi olmayı,bir kimsenin kendisi ile padişah arasındaki şefaatçiliğin aynısı olduğunu zannederler.....

  

    Ve yine bu zavallılar,yüce yaratıcının lütuf ve ihsanına nail olmayı,bir mahluk ve fani olan padişahın yardım ve ilgisine nail olmaya benzetirler ...

 

   Halbuki bilmezlerki bütün şirk ve küfür yollarının kapısı böylesine batıl kıyaslamalar yüzünden açılmıştır..... Ve yine bilmezler ki, bu yönlü şirk ve küfre yuvarlan-maların sebebi, yaratılmışların hal ve şartlarını yaratanın hal ve şartlarına benzetmekten dolayı olmuştur.

 

   Oysa ki Allah’u Azze ve Celle’nin şefaat etmesi,şefaat için izin vermesi, zavallı bir kul olan ve mahiyetindeki kulların hizmetine ve itimadına muhtaç bulunan bir kralın şefaat izni vermesine,yardımda bulunması için aracının aracılığını kabuletmesine benzemez ve benzetilemez ...........

 

  Çünkü bir kral,bir padişah,bazen aracının aracılığını veya yakınlarından birinin şefaatinikabul etmek zorunda kalır. Aksi halde o yakın adamının yardımını,samimiyet ve itimat çerçevesi içinde devamına ihtiyaç duyduğu hizmetini kaybedebilir.

 

    Hatta ve hatta,durum iyice tersine gidecek olursa,sarayın bu yardım-cıları birleşerek kralı tahtından bile indirebilirler.

  

    Düşünün şimdi;böylesine ihtiyaçlar içerisinde bulunan bir faninin yanındaki yardımcı ve hizmetçilerinin şefaatçiliğini,hiç bir yardım ve hizmete ihtiyacı olmayan ve yanında da böyle kimseler bulunmayan, ayrıyeten her konuda bütün yetki ve gücün sadece ve sadece kendisine ait olduğu Allah’ın şefaatine nasıl kıyas edilebilir ? Edersek bu batıl olmaz mı ? ....... Elbette ki bu batıl olur. Hemide batılların en çirkini.

 

    Kur’an’ı ve Sünnet’i  azda olsa araştıranlar şunu  göreceklerdir ki, Yüce rabbimiz, Nuh a.s dan Muhammed a.s’a kadar bütün peygamberlerini bu şekildeki batıl kıyaslamalar yüzünden  şirk ve küfre düşen insanları uyamak için göndermiştir….. Hatta bu inançlarından vazgeçmezler ise onlarla savaşmalarını emretmiştir. Çünkü bu insanların en büyük problemleri, Allah’la kendi aralarına şefaatçiler koymalarıydı...

 

   Rabbimiz kerim kitabında şöyle buyurmaktadır :

وَيَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللّهِ مَا لاَ يَضُرُّهُمْ وَلاَ يَنفَعُهُمْ وَيَقُولُونَ هَـؤُلاء شُفَعَاؤُنَا عِندَ اللّهِ قُلْ أَتُنَبِّئُونَ اللّهَ بِمَا لاَ يَعْلَمُ فِي السَّمَاوَاتِ وَلاَ فِي الأَرْضِ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ

 

“ Onlar, Allah’ı bırakarak kendilerine ne fayda ve ne de zarar veremeyen şeylere ibadet ediyorlar ve : « bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir » diyorlar. Onlara deki : göklerde ve yerde Allah’ın bilmediği bir şeyi mi O’na haber veriyorsunuz ? Allah onların şirk koştuklarından münezzeh ve yücedir. “   

                                                                                                         YUNUS : 18.AY.

 

أَمِ اتَّخَذُوا مِن دُونِ اللَّهِ شُفَعَاء قُلْ أَوَلَوْ كَانُوا لَا يَمْلِكُونَ شَيْئاً وَلَا يَعْقِلُونَ

 

« Yoksa Allah’tan başka şefaatçiler mi edindiler ? Deki : onlar hiç bir şeye güçleri yetmeyen ve düşünmeyen şeyler olsalar bile mi ? «

                                                                                                 

                                                                                                           ZÜMER : 43.AY.

 

أَلَا لِلَّهِ الدِّينُ الْخَالِصُ وَالَّذِينَ اتَّخَذُوا مِن  دُونِهِ أَوْلِيَاء  مَا نَعْبُدُهُمْ إِلَّا لِيُقَرِّبُونَا إِلَى اللَّهِ زُلْفَى إِنَّ اللَّهَ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ فِي مَا هُمْ فِيهِ يَخْتَلِفُونَ إِنَّاللَّهَ لَا يَهْدِي مَنْ هُوَ كَاذِبٌ كَفَّارٌ

 

“ İyi bilin ki halis din Allah’ındır.O’ndan başka veliler edinerek ; ” biz bunlara sadece bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz “ diyenlere gelince,şüphesiz ki Allah onlar arasında, ayrılığa düştük-leri şeyde hükmünü verecektir. Allah, yalancı ve kafir olan kimseyi doğru yola iletmez.                                                                                

                                                                                                            ZÜMER : 3.AY.

 

  İşte Allah’u Azze ve Celle’nin reddettiği şefaat anlayışı budur.... Yani, kendi kafalarına göre tezkiye ettikleri ve adına da veli veya evliya dedikleri kimselerin, kendilerine şefaat edeceklerini iddia edenlerin bu inançlarını Allah’u Azze ve Celle reddetmiştir.

 

   Çünkü burada, hakkı batıldan ayırdedebilme basiretinden uzak olanların aldandıkları birkaç nokta vardır.Onlardan iki tanesi ve en önemlisi şunlardır :

BİRİNCİSİ  OLARAK : Adına veli veya Salih denilen kimselerin Allah katın- daki değerlerini kendilerinin belirlemesidir ….. Yani,bunların Allah’ın Salih kulları olduklarını kendileri zikretmektedirler…

 

İKİNCİ OLARAK  : Haklarında - Salih insanlardır - kanaatini taşıdıkları bu kimselerin şefaat edeceklerini de kendileri iddia etmektedirler…

   Halbuki, nereden biliyorsunuz bu insanların Allah katındaki makam ve mevkilerini ? …Ve yine nereden biliyorsunuz bu kimselere şefaat izni verileceğini ve sizlere de şefaat edeceklerini ? … Bunların hepsi, haşa Allah yerine karar vermelerdir.

 

  İşte bunlar, cehaletleri yüzünden hakkı batıla karıştıran binlerce inananın çirkin arızasıdır.

 

ŞEFAATİ  TOPTAN  İNKAR  EDEN İKİNCİ  TAİFE

 

    İkinci gurup ise,şefaati toptan inkar eden kimselerdir.Aşırı kabulcülerin tam zıddı olan bu taife  hariciler,  mutezile ve ona parelel zihniyette olanlardır.

 

    Bunlar,sohbetin başında da ifade ettiğimiz gibi ne peygamberlerin,ne meleklerin ve ne de Allah’ın kendilerine izin vereceği diğer kimselerin şefaat edeceğini kabul etmezler…..

 

   Bu kimselerin yanılgıları ise,Allah’u Azze ve Celle’nin biraz önceki taifenin şefaat hususundaki inançlarını reddeden Ayetlerini kendilerine delil almalarıdır…Yani derler ki : Allah’u Teala Kur’anı kerim de şöyle buyurmakta :

 

وَاتَّقُواْ  يَوْماً  لاَّ تَجْزِي  نَفْسٌ  عَن نَّفْسٍ  شَيْئاً وَلاَ يُقْبَلُ مِنْهَا عَدْلٌ وَلاَ تَنفَعُهَا شَفَاعَةٌ وَلاَ هُمْ يُنصَرُونَ

 

“ Ve sakının o günden ki,kimse kimseden yana bir şey ödeyemez. Kimseden fidye kabul edilmez ve hiç kimseye şefaat fayda vermez. Her hangi bir taraftan  yardım da görmezler. 

                                                                                            BAKARA : 123.AY.

 

 

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ  أَنفِقُواْ مِمَّا رَزَقْنَاكُم  مِّن قَبْلِ أَن  يَأْتِيَ يَوْمٌ لاَّ بَيْعٌ فِيهِ وَلاَ خُلَّةٌ وَلاَ شَفَاعَةٌ وَالْكَافِرُونَ هُمُ  الظَّالِمُونَ

 

“ Ey inananlar ! ne alış verişin,ne bir dostluğun ve ne de bir şefaatin olmadığı o gün gelmezden önce, size verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcayın. Unutmayın ki nankörler zalimlerin ta kendileridirler. “

 

                                                                                            BAKARA : 254.AY.

 

   Dolayısiyle bu delillere göre kıyamet gününde şefaat denilen bir olayın olmadığı anlatılmaktadır.

 

   Halbuki bu deliller - biraz önce de ifade ettiğimiz gibi - batıl bir şefaat anla-yışına  sahip olan kimselerin inancını reddeden delillerdir…

 

   Çünkü bu kimselerin şefaat anlayışı, hakkında hiçbir delilin olmadığı batıl bir şefaat anlayışıdır…..

 

   Çünkü onlar, aracı kabul ettikleri bu kimselere sığınarak Allah’tan bekle-nilmesi ve istenilmesi gereken şefaat ve yakınlığı,rıza ve rahmeti, feyiz ve nuru onların kendilerinden, ruhlarından ve kabirlerinden bekle-mişlerdir… İşte Allah’u Azze ve Celle bunu reddetmektedir.

 

   Eğer Rabbimizin şu Ayet’i celilelerine dikkat ederseniz,kendilerine şefaat edilmeyecek kimselerin - bu tip arızalı inanca sahip olan - zalimler olduğu anlaşılacaktır.

 

 

وَأَنذِرْهُمْ يَوْمَ الْآزِفَةِ إِذِ الْقُلُوبُ لَدَى الْحَنَاجِرِ كَاظِمِينَ مَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ حَمِيمٍ وَلَا شَفِيعٍ يُطَاعُ

 

(   ......... O gün zalimlerin ne bir dostu ve ne de sözü dinlenir bir şefaatçileri vardır.  )

                                                                                                MÜ’MİN : 18.AY.

 

( .....Ey resulüm ! sen onlara hatırlat ki, bir kimse kazandığı günahlar yüzünden helaka düşmeye görsün, artık onun için Allah’tan başka ne bir dost ve ne de bir şefaatçi vardır. )

 

                               EN’AM : 70.AY.

                                                                            

 

    Evet o gün, Allah’a şirk koşan ve din adına bir çok zulümler işleyen hiç bir zalimin ne bir dostu ve ne de bir şefaatçisi olmayacaktır ...

 

 

MEŞRU  ŞEFAATİN  İSBATI  VE ŞARTLARI

 

   Ama unutmayalım ki, her şeye kadir olan ve mutlak şefaatçi yüce Allah,ne zaman ki kuluna merhamet eder,ondan razı olur ve ona  izin de verirse,işte o zaman razı olunan şefaat gerçekleşmiş olur.

 

  Öğleyse şefaatin gerçekleşmesi için birinci şart, Allah’ın, şefaat edecek kula izin vermesidir.

 

  Bakınız Rabbimiz kerim kitabında ne buyuruyor :

 

مَن ذَا الَّذِي يَشْفَعُ عِنْدَهُ إِلاَّ بِإِذْنِهِ………………………………”

 

“ O’nun izni olmadan katında kim şefaat edebilir ki ? ”

                                                                                         

                                                                                                                                  BAKARA : 255.AY.

 

 مَا مِن شَفِيعٍ إِلاَّ مِن بَعْدِ إِذْنِهِ ذَلِكُمُاللّهُ رَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ أَفَلاَ تَذَكَّرُونَ........”

 

( ............. O’nun izni olmadan hiç kimse şefaat edemez. İşte rabbiniz Allah budur. O’na kulluk ediniz, siz hiç düşünmüyor musunuz ? )

 

                                                                                                                                         YUNUS : 3.AY.

 

   Şefaatin gerçekleşmesi için ikinci şart ise ; gerek kendisine şefaat etme yetkisi verilecek kimse olsun ve gerekse kendisine şefaat edilecek bir kimse olsun, bunlar,Allah’u Taala’nın kendilerinden razı olduğu - ama bir takım kusur ve günahları olan - kimseler olacaktır.... Yani, şefaat edecek olan da şefaat edilecek olan da Allah’ın seçtiği kimseler olacaktır.

 

     Rabbimiz bu konuda da şöyle buyurmaktadır :

 

وَكَم مِّن مَّلَكٍ  فِي السَّمَاوَاتِ  لَا تُغْنِي شَفَاعَتُهُمْ شَيْئاً إِلَّا مِن بَعْدِ أَن يَأْذَنَ اللَّهُ لِمَن يَشَاءُ وَيَرْضَى

 

“ Göklerde  nice melek var ki onların şefaati hiç bir işe yaramaz. Meğer ki Allah’ın dilediği ve razı olduğu kimseye  - şefaat etmesi için - izin verdiği müstesna. )

 

                                                                                                 NECM : 26.AY.

 

لَا يَمْلِكُونَ الشَّفَاعَةَ إِلَّا مَنِ اتَّخَذَ عِندَالرَّحْمَنِ عَهْداً

 

“ Rahmanın huzurunda O’ndan söz almış olanlardan başkası şefaat edemezler )

                                                                                                       MERYEM : 87.AY.

 

يَوْمَئِذٍ لَّا تَنفَعُ الشَّفَاعَةُ إِلَّا مَنْ أَذِنَ لَهُالرَّحْمَنُ وَرَضِيَ لَهُ قَوْلاً

 

“ O gün rahmanın izin verip sözünden hoşlandığı kimseden başka-sının şefaati fayda vermez. “

TAHA : 109 - SEBE : 23.AY.

 

   İşte İslamın, onun peygamberinin ve indirilen Kitap ve Sünnet’in, meşruluğunu kabul ettiği şefaat şekli budur.

 

   Bu da – şefaati toptan reddedenlerin zannettiği gibi – vasıta adı altında Allah’a ortak koşmak demek değildir…..Çünkü İslam, hiçbir şekilde Allah’a ortak tanımaz ve tanıyanları da tanımaz.

 

    İslam’ın bu husustaki kuralları açık ve nettir.Bu kurallar gerçekleş-mediği müddetçe şefaat denilen bir şey mümkün değildir.

 

   O halde şuurlu bir müslümanın şunu asla unutmaması gerekir ki,İlahi huzurda şefaatin gerçekleşmesi için,her şeyden önce Allah’u Teala’dan bu hususta izin çıkması gerekir.Yani,Yüce rabbin şefaati irade buyurması gerekir .Çünkü bütün şefaat yetkisi Allah’ın elindedir… Rabbimiz kerim kitabında şöyle buyurmaktadır :  

 

“  De ki : Şefaat hakkı bütünüyle Allah’ın dır ………. “

 

                                                                                                                                       ZÜMER : 44.AY.

  

   Şefaat yetkisi bütünüyle Allah’ın elinde olduğuna göre, öyleyse öğrenilmesi   gereken ikinci husus ta ; O’nun ,razı olup sevdiği kuluna şefaat etmesi için izin vermesi gerekir….Yani, Allah’u Teala’nın kendisine şefaat etme yetkisi vereceği kimseler, mutlaka O’nun razı olduğu kimseler olacaktır…Rabbimiz bu hususta da şöyle buyurmaktadır :

 

يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يَشْفَعُونَ إِلَّا لِمَنِ ارْتَضَى وَهُم مِّنْ خَشْيَتِهِ مُشْفِقُونَ

 

“ Allah onların önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bilir. O’nun razı olduğundan başkasına şefaat edemezler. Ve onlar O’nun korkusundan titrerler. )

 

                                                                                               ENBİYA : 28.AY.

 

  إِنَّ رَبَّكُمُ اللّهُ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ  فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ  ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ يُدَبِّرُ الأَمْرَ مَا مِن شَفِيعٍ إِلاَّ مِن بَعْدِ إِذْنِهِ ذَلِكُمُ اللّهُ رَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ أَفَلاَ تَذَكَّرُونَ

 

“ Sizin rabbiniz O Allah’tır ki, Onun izni olmadan hiç kimse şefaat edemez. İşte  rabbiniz Allah budur.O’na  kulluk ediniz, siz  hiç düşünmüyor musunuz ? “

 

                                                                                                 YUNUS : 3.AY.

 

( … Enes İbni Malik’ten gelen bir hadislerinde ise Allah resulü s.a.v şöyle buyurmaktadır : Allah kıyamet gününde insanları toplar. Onlar :

- İçinde bulunduğumuz şu sıkıntılı durumdan bizleri kurtarması için Rabbimize karşı şefaat istesek ! derler. Müteakiben Adem a.s gelirler ve :

- Sen, Allah’ın kendi eliyle yarattığı,sana kendi ruhundan hayat verdiği, meleklere emredip de onların senin için secde ettikleri kimsesin.Sen bizim için Rabb’in huzurunda şefaat et ! derler. Adem de :

- Ben buna ehil değilim, der ve işlemiş olduğu hatasını zikreder. Sonra da, siz Allah’ın gönderdiği ilk resul olan Nuh’a gidin,der.

 

Sonra onlar Nuh’a gelirler.Nuh,işlemiş olduğu hatasını zikreder de :

- Ben buna ehil değilim. Siz, Allah’ın kendisini dost edindiği İbrahim’e gidin, der. Akabinde onlar İbrahime gelirler.İbrahim de işlediği günahını zikrederek :

- Ben buna ehil değilim. Siz İsa’ya gidin,der.Akabinde İsa’ya gelirler. O da :

- Ben  buna ehil değilim, siz Muhammede gidin. Allah onun geçmiş ve gelecek bütün günahlarını mağfiret etmiştir,der.

  Bunun üzerine insanlar bana gelirler.Ben Rabbimin huzuruna çıkmak için izin isterim. O’nu görünce hemen secdeye kapanırım. Allah dilediği kadar beni bu vaziyette bırakır.Sonra Allah tarafından bana :

- Başını kaldır ! iste, sana verilecektir; söyle, sözün dinlenecektir ; şefaat et, şefaatin kabul olunacaktır ! buyrulur.

   Ben secdeden başımı kaldırır ve Rabbimin bana öğreteceği bir tahmid ile Rabbime hamd ederim. Sonra şefaat ederim. Rabbim benim için bir sınır tayin eder de ben o insanları ateşten çıkararak cennet’e sokarım. Sonra döner yine evvelki gibi secdeye kapanırım. Böylece nihayet üçüncü yahut dördüncü defada :

- Ya Rabb ! Ateş içinde Kur’anın hapsettiklerinden başka kimse kalmadı, derim. )

 

                                                   BUHARİ : 14.C.6465.S - MÜSLİM :   1.C. 193.N

  

   Ve bilinmesi gereken üçüncü husus ise ; Hakkında şefaat edilecek kula yüce  Allah’ın acıması ve – ondaki şirk ve küfür olmayan günahlarından dolayı -kendisine şefaat edilsin diye izin vermesi  gerekir…Yani, bu kulun da mutlaka tevhid ehli bir kimse olması gerekir …

 

   Bütün bu şefaatçi kulların efendisi olan Peygamberimiz’in şefaatine mahzar olacak kimseler dahi,ancak tevhid ehli olanlardır… Yani, kayıtsız şartsız Allah’ı birleyen ve imanlarına asla zulüm bulaştırmayanlardır.

 

(  …..  Avf  İbni Malik  el-Eşcai r.a dan  gelen  bir hadislerin de Allah resulü s.a.v şöyle buyurmaktadır : “ ………….. Bu  şefaat,  Allah’a ortak koşmadan ölenler içindir “ ) 

 

İBNİ MACE  : 10.C.4307.N - TİRMİZİ : 4.C.2558. N

 

( ….Enes İbn Malik r.a dan.Allah resulü s.a.v şöyle buyurmaktadır : Şefaatim, ümmetimin büyük günah sahiplerinedir. )

 

               TİRMİZİ : 4.C.2552.N - EBU DAVUD : 5.C.4739.N - AHMED : 3.213.12810.N

 

   Şirk ve küfür ehli ise,asla ve asla hiç kimsenin şefaatine nail olamayacaktır. Çünkü yüce Allah, onlardan ve onların şirk ve küfürlerinden asla razı değildir… Rabbimiz bu kimseler hakkında da şöyle buyurmaktadır :

 

“ …………. O gün zalimlerin ne bir dostu ve ne de sözü dinlenir bir şefaatçileri vardır. )

 

                                                                                                MÜ’MİN : 18.AY.

 

   Meseleyi bu meyanda ele aldığımız zaman, bir kulun şefaat edebilmesi veya kendisine şefaat edilebilmesi için  mutlaka tevhid ehli olması gerekir.

 

   İşte bu şartlar dahilinde şefaatçi olan bir kul,ehli şirkin anladığı ve ileri sürdüğü gibi, mutlak şefaatçi değildir…… O kimse, rabbisine yalvararak şefaat etme isteğinin kabul edildiği ve kendisine de bu konuda izin verilen kimsedir…

 

  Daha açık bir ifadeyle,Kendisine ;haydi kulum, ben senden razıyım, falan kulumun bazı günahlarından dolayı ona şefaat etmen için sana izin verdim, denilen bir buyruk adamıdır ……. Yoksa bir çok cahil insanın anladığı manada, dilediğine şefaat edebilen, dilediğini kurtaran bir kurtarıcı değildir.

 

    Allah izin vermediği müddetçe kullar hiçbir şey yapamazlar.Özellikle ahiret gününde,kendi nefislerine ve işlerine bile malik olamazlar.

 

    Oradaki bütün işleri ve halleri,tamamen O’nun iznine ve emrine bağlı olarak cereyan eder.

 

    Gerçeklerin bu merkezde olduğunu bilmeyenler,veya bilseler bile kabule yanaşmayanlar ise,vesile veya şefaatçi edindikleri kimseleri, adeta Allah’a ortak koşarlar…. Sanki mutlak kurtarıcılarmış gibi onlara bağlanır, dua eder ve onlara yalvarır dururlar…. Derken, sonuçta bütün nazarlarını, kalbi teveccüh ve himmetlerini bu aracılara çevirirler.

 

   İşte bu da, ehli şirkin anladığı manadaki bir şefaat ile, meşru olan şefaat arasındaki farkın,birbirlerinden ne kadar ayrı olduğunu göstermek-tedir.Bu fark aynen Cennet ve Cehennem arasındaki fark gibidir.

 

   Allah’u Azze ve Celle’nin Kitab’ını ve Resulullah s.a.v’in sünnet’ini oku-yanlar açıkça şunu göreceklerdir ki; İslam,onların anladığı manadaki bir şefaatin reddi ve iptali için göndermiştir….

 

    Bu husustaki Ayet’ler pek çoktur. Rabbimiz şöyle buyurmaktadır :

 

وَيَعْبُدُونَ  مِن دُونِ اللّهِ  مَا لاَ يَضُرُّهُمْ وَلاَ يَنفَعُهُمْ وَيَقُولُونَ هَـؤُلاء شُفَعَاؤُنَا عِندَ اللّهِ  قُلْ أَتُنَبِّئُونَ اللّهَ بِمَا لاَ يَعْلَمُ فِي السَّمَاوَاتِ وَلاَ فِي الأَرْضِ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ

 

( Onlar,Allah’ı bırakarak kendilerine ne fayda ve ne de zarar veremeyen şeylere ibadet ediyorlar ve “ bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir “ diyorlar.Onlara deki : Göklerde ve yerde Allah’ın bilmediği bir şeyi mi O’na haber veriyorsunuz ? Allah onların şirk koştuklarından münezzeh ve yücedir. )

 

                                                                                                                                       YUNUS : 18.AY.

 

 أَمِ اتَّخَذُوا مِن دُونِ اللَّهِ  شُفَعَاء قُلْ أَوَلَوْ  كَانُوا  لَا يَمْلِكُونَ شَيْئاً وَلَا يَعْقِلُونَ  قُل لِّلَّهِ الشَّفَاعَةُ جَمِيعاً لَّهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ثُمَّ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

 

(  Yoksa Allah’tan başka şefaatçiler mi edindiler ? De ki : Onlar hiçbir şeye güçleri yetmeyen ve düşünemeyen şeyler olsalarda mı ? De ki : Bütün şefaat yetkisi Allah’ındır. Göklerin ve yerin mülkü O’nundur. Sonra hepiniz O’na döndürüleceksiniz. )

 

                                                                                            ZÜMER : 43.44.AY.

 

   Hulasa,bu ve emsali deliller bizlere haber veriyor ki, Allah’ın kulları için  yine Allah’tan başka şefaatçileri yoktur.

 

   Ama, gaflet ve cahaletin başlarına bela olduğu bir takım zavallılar,bu gerçeklerin tam tersine, hala bir takım batıl kıyaslamalarla hareket ederek, kabir ve türbelerde yatan kimselerden fayda ve zarar geleceğine inanmakta ve onların kendilerine şefaat edeceklerini savunmaktadırlar.

 

  Bugün bir çok tasavvufçunun, veli veya masum kabul ettikleri kimselerin kabirlerine vararak … Şefaat ya falan … Medet ey fulan … Yardımını bizden esirgeme ey mubarek … diyerek, oralara tapındıklarına şahid olmaktayız…

   Ve yine bir çok beldelerden seferler düzenleyip, zahmetli yollar katederek türbelerine vardıkları zata ….. Ey fulan efendi sana geldik, işlerimizi düzelt …. Bizim çocuğumuz olmuyor, al sana bir göbek ver bize bir bebek …… diyerek, oralarda kurban kestiklerine …… adaklar adadıklarına ve ağlayıp sızladıklarına şahid olmaktayız ….

 

    Ne diyelim ! Yüceler yücesi Allah’tan bu insanların hidayet ve istikamet bulmalarını dileriz.

 

    Bu zavallılar Allah’ı gereği  gibi tanıyamadılar…O’nun, bütün ortak ve yardımcılardan münezzeh oluşunu, bütün mahlukatının O’na muhtaç olduğunu ve kendisinin ise hiçbir şeye muhtaç olmadığını hakkıyla kavrayamadılar.

  

  İşte bundan dolayıdır ki zavallı kul, kendisinin ve her şeyin daima zatına muhtaç olduğu – her şeye gücü yeten – Allah’a sığınacağı yerde, Hidayet ve şefaati sadece O’ndan bekleyeceği halde, gidip de kendisi gibi muhtaçlara sığınır, onlardan yardım bekler ve onlara kulluk eder…

 

   Allah’tan ve O’nun yüce sıfatlarından gaflet edip,kendisi gibi zavallıları Rabb ve İlah edinir ….

 

   Şanı yüce Rabbimiz ise, Rububiyet ve Uluhiyet şanını ihlal eden bu kimseleri Kerim kitabında şöyle teşhir eder :

 

أَلَا لِلَّهِ الدِّينُ الْخَالِصُ وَالَّذِينَ اتَّخَذُوا مِن دُونِهِ أَوْلِيَاء مَا نَعْبُدُهُمْ إِلَّا لِيُقَرِّبُونَا إِلَى اللَّهِ زُلْفَى إِنَّ اللَّهَ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ فِي مَا هُمْ فِيهِ يَخْتَلِفُونَ إِنَّاللَّهَ لَا يَهْدِي مَنْ هُوَ كَاذِبٌ كَفَّارٌ

 

(  İyi bilin ki halis din Allah’ın dır. O’ndan başka veliler edinerek ; biz bunlara, sadece bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz, diyenlere gelince, şüphesiz ki Allah, onlar arasında ayrılığa düştükleri şeyde hükmünü verecektir. Allah, yalancı ve kafir olan kimseyi doğru yola iletmez. )

 

                                                                                                 ZÜMER : 3.AY.

 

وَيَعْبُدُونَ  مِن دُونِ اللّهِ  مَا لاَ يَضُرُّهُمْ وَلاَ  يَنفَعُهُمْ وَيَقُولُونَ هَـؤُلاء شُفَعَاؤُنَا عِندَ اللّهِ  قُلْ أَتُنَبِّئُونَ اللّهَ بِمَا لاَ يَعْلَمُ فِي السَّمَاوَاتِ وَلاَ فِي الأَرْضِ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ

 

“ Onlar, Allah’ı bırakarak kendilerine ne fayda ne de zarar vereme-yen şeylere tapıyorlar ve bunlar Allah katında bizim şefaatçile-rimizdir diyorlar.Onlara de ki : Göklerde ve yerde Allah’ın bilmediği bir şeyi mi O’na haber veriyorsunuz ? Allah onların şirk koştuğu şeylerden münezzeh ve yücedir. )

 

                                                                                                YUNUS : 18.AY.

 

   Buraya kadar anlatılanlardan da anlaşıldığı gibi,şefaat konusunda takip edilmesi gereken yol, Kitab’ın ve Sünnet’in tarif ettiği yoldur.

 

 

    Bu yol, ne Allah’a şirk koşan aşırı kabulcülerin yoludur ve ne de şefaati toptan reddeden inkarcıların yoludur.  Bu yol, ifrat ve tefrit’ten uzak olan orta bir yoldur...

 

ŞEFAAT  YETKİSİ  VERİLECEK OLANLAR

 

   Allah’u Azze ve Celle’nin kıyamet gününde kendilerine şefaat etme yetkisi vereceği kimseler.

 

 

ALLAH’IN   İZNİYLE   PEYGAMBERİMİZ  S.A.V   ŞEFAAT   EDECEKTİR

 

( …. Cabir bin Abdillah r.a dan. Allah resulü s.a.v şöyle buyurdu :Benim şefaatim, ümmetimin büyük günah sahiplerinedir. )

 

TİRMİZİ : 4.C.2553.N - EBU DAVUD : 5.C.4739.N - AHMED : 3.213.12810.N - İBN MACE  : 10.C.4310.N

 

 

“ …. Enes İbni Malik r.a dan. Resulullah s.a.v buyurdular ki : … İnsanlar bana gelirler. Ben Rabbimin huzuruna çıkmak için izin isterim. O’nu görünce hemen secdeye kapanırım. Allah dilediği kadar beni bu vaziyette bırakır.Sonra Allah tarafından bana :

- Başını kaldır ! iste, sana verilecektir ; söyle, sözün dinlenecektir ; şefaat et, şefaatin kabul olunacaktır ! buyrulur.

    Ben secdeden başımı kaldırır ve Rabbimin bana öğreteceği bir tahmid ile Rabbime hamd ederim. Sonra şefaat ederim.Rabbim benim için bir sınır tayin eder de ben o insanları ateşten çıkararak cennet’e sokarım. Sonra döner yine evvelki gibi secdeye kapanırım. Böylece nihayet üçüncü yahut dördüncü defada :

- Ya Rabb ! Ateş içinde Kur’anın hapsettiklerinden başka kimse kalmadı, derim. )

 

                                                   BUHARİ : 14.C.6465.S - MÜSLİM :   1.C. 193.N

 

( … İmran İbnu Huseyn r.a dan.Peygamber s.a.v buyurdular ki : Muham-medin şefaati ile bir kavim ateşten çıkar da cennete girerler ………. )

                                                                                                 

                                                                                         BUHARİ : 14.C.6466.S

 

( … Ebu Hureyre r.a dan.Resulullah s.a.v şöyle buyurdu :Her peygamberin bir duası vardır. Onunla Allah’a dua edegelmiştir. Fakat ben duamı kıyamet gününde ümmetime şefaat etmek için saklıyorum. )

 

                                                                                           MÜSLİM : 1.C.198.N

 

( … Enes İbni Malik r.a dan. Resulullah s.a.v buyurdular ki : Ben Cennette şefaat edecek insanların birincisiyim …… )

 

                                                                                           MÜSLİM : 1.C.196.N

 

ALLAH’IN   DİLEDİĞİ   MELEKLER  ŞEFAAT   EDECEKTİR

 

 

(  Göklerde  nice melek var ki onların şefaati hiç bir işe yaramaz. Meğer ki Allah’ın dilediği ve razı olduğu kimseye - şefaat etmesi için - izin verdiği müstesna. )

                                                                                                 NECM : 26.AY.

 

( … Ebu Said el-Hudri r.a dan. Resulullah s.a.v şöyle buyurdular: “ …… Bundan sonra Aziz ve Celil olan Allah’u Teala şöyle der : Melekler  şefaat  ettiler, peygamberler  şefaat  ettiler, mü’minler  de  şefaat ettiler. Şefaat etmedik bir Erhamu’r rahimin kaldı. Bundan sonra Allah’u Azze ve Celle de şefaat eder ……. )

 

    BUHARİ  : 16.C.7310.S - MÜSLİM :   1.C.183.N AHMED  :    3.  11 . 12

 

( ….. Ebu Hureyre r.a dan. Resulullah s.a.v buyurdular ki : “ …………. Nihayet Allah’u Teala,kulları arasında kazayı icra edipte sırf rahme-tinden dolayı ateş  ehlinden  dilediklerini oradan çıkarmayı irade ettiğinde Meleklere ; İlahi rahmete nail olanlardan Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamış La İlahe İllallah diyenleri cehennemden çıkarsınlar diye ferman buyuracaktır. Melekler de bu kimseleri secde izlerinden tanıyarak ateşten çıkaracak-lardır.Çünkü Allah Adem oğlundan secde izlerini yemeği ateşe haram kılmıştır ……)

 

                                                           BUHARİ : 14.C.6472.S - MÜSLİM :  1.C. 182. N

 

ALLAH’IN  İZİN  VERECEĞİ  MÜ’MİNLER ŞEFFAT  EDECEKLERDİR

 

( ….. Ebu Said el-Hudri r.a dan. Resulullah s.a.v şöyle buyurdular: “ ……..Cehennem üzerine bir köprü kurulur ve şefaate izin verilir. Halk : Ya Allah ! selamet ver, selamet ver, diye dua eder durur.

 

   Ya Rasulallah ! köprü nedir ? diye sorulduğunda,Allah resulü : O kaypak ve kaygan bir şeydir. Orada kancalar, çengeller ve demirden dikenler vardır. Bunlar, Necd’de meydana gelen Sa’dan dikenlerine benzerler. Mü’minlerden kimi göz kırpacak kadar zaman içinde, kimi şimşek gibi,kimi rüzgar gibi,kimi en iyi cins koşan at ve deve gibi sür’atle geçerler. Mü’minlerden kimi sapasağlam kurtulur, kimi tırmıklanarak perişan bir şekilde salıverilir. Kimi de cehennem ateşine paldır küldür düşerler.

 

   Nihayet mü’minler köprüden geçip kurtuldukları zaman, - ateşe düşen kardeşleri için Allah’a yalvarmaya başlarlar – Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki sizden hiç kimsenin, hakkı tamamıyla kurtarma hususundaki  Allah’a yalvarıp yakarması,kıyamet gününde mü’minlerden ateşte olan kardeşleri için Allah’a yalvarmaları kadar şiddetli değildir.

 

   Onlar derler ki : Ey Rabbimiz ! bu ateşte olanlar bizimle beraber oruc tutarlar,namaz kılarlar ve hacc ederlerdi,- ne olur onları ateşten çıkar - Onlara denilir ki : Tanıdığınız kimseleri dışarı çıkarınız,onların suretleri ateşe haram edildi. Artık bu insanlar kimi inciklerine,kimi de dizlerine kadar ateşe gömülmüş olduğu halde pek çok halkı oradan dışarıya çıkarırlar. Sonra : Ey Rabbimiz ! Cehennem de emrettiklerinden hiç kimse kalmadı, derler. Hak Taala : Geri dönün, kalbinde bir dinar ağırlığında iman ve yakin olan her kimi bulursanız onu da çıkarınız, buyurur. Onlar yine pek çok halkı çıkarırlar.

 

Sonra yine : Ey Rabbimiz ! Cehennem içinde, emrettiklerinden hiç kimseyi bırakmadık, derler.Sonra Hak Taala : Dönünüz ! Kalbinde yarım dinar ağırlığınca hayır olan her kimi bulursanız onu da çıkarınız,buyurur.Yine pek çok halkı oradan çıkarırlar. Sonra tekrar : Ey Rabbimiz ! Bize emrettiklerinden hiç kimseyi cehennemde bırakmadık, derler. Sonra Hak Taala : Dönünüz ! Kalbinde zerre ağırlığınca hayır olan her kimi bulursanız onu da çıkarın, buyurur. Yine pek çok halk oradan çıkarılırlar. Sonra derler ki : Ey Rabbimiz ! orada hayır sahibi olan hiç kimseyi bırakmadık ……………)

 

                                  BUHARİ : 16.C.7310.S - MÜSLİM :   1.C.183. N - NESEİ   : 8.C.4977.N

 

 

( …. İbni Ebil Ceza r.a dan. Resulullah s.a.v şöyle buyurdular: Ümmetimden bir adamın şefaatiyle Temim oğullarından daha çok kişi cennete girecektir. Bunun üzerine denildi ki :

- Ya Rasulalah !  sizin şefaatinizden başka mı ? Resulü Ekrem s.a.v :

- Evet benim şefaatimden başka,buyurdu. )

 

                                                         TİRMİZİ : 4.C.2555. N – İBN MACE  : 10.C.4316.N

 

 

ALLAH’IN  DİLEDİĞİ  ŞEHİD  ŞEFAAT EDECEKTİR

 

أبا الدّرداء يقول: قال رسول اللّه صلى اللّه عليه وسلم: يشفع الشهيد في سبعين من أهل بيته                                                         

 

 ( …. Ebu’d Derda r.a dan.Resulullah s.a.v şöyle buyurdular : Şehid - kıyamet günü - kendi ailesinden yetmiş kişiye şefaat eder. )

 

                                            EBU DAVUD : 3. C. 2522.N – CAMİU’S.SAĞİR :  2.C.10040.N

 

KUR’AN  VE  ORUÇ  KIYAMET  GÜNÜ ŞEFAAT  EDECEKLERDİR

 

( …Abdullah İbn Ömer r.a dan. Resulullah s.a.v buyurdular ki :Oruç ve Kur’an kıyamet günü kula şefaat ederler. Oruç şöyle der : Ey rabbim ! gündüz bu kulu yemeden içmeden ve şehvetten men ettim. Ona şefaat etmem için izin ver.Kur’an da şöyle der : Bu kulunu gece uykudan men ettim, ona şefaat etmem için izin ver. Böylece her ikisi de şefaat ederler. )

 

                                                        AHMED  : 2 . 174 - C.SAĞİR : 2.2546.N

 

   Değerli kardeşlerim ! bu konuyla yakından alakası olan batıl bir anlayışı da yeri gelmişken zikretmeden geçemeyeceğim.

 

CEHENNEME  GİRENLER  BİR  DAHA KURTULAMAZ  İDDİASI

 

   Mesele,şefaati kabul etmeyenler tarafından ortaya atılan ; “ cehenneme bir kimse girdi mi, bir daha oradan kurtulamaz  “ iddiası.

 

   Şefaati reddedenler, bu konuda da aynen, şefaat hususundaki Ayet’ler hakkında düştükleri hataya düşüyorlar. Yani, şefaat konusunu anlatan belli Ayet’leri delil alıp diğerlerini görmemezlikten geldikleri gibi,bu hususta da aynen konuyla ilgili belli Ayet’leri alıp diğerlerini görmemezlikten geliyorlar.

 

   Bu kimseler, Allah’u Azze ve Celle’nin kitabındaki şu Ayet’i kerimeleri öne sürerek,cehenneme giren bir kimsenin bir daha oradan çıkması mümkün değildir, diyorlar.

 

وَأَمَّا الَّذِينَ فَسَقُوا فَمَأْوَاهُمُ النَّارُ كُلَّمَا أَرَادُوا أَن يَخْرُجُوا مِنْهَا أُعِيدُوا فِيهَا وَقِيلَ لَهُمْ ذُوقُوا عَذَابَ النَّارِ الَّذِي كُنتُم بِهِ تُكَذِّبُونَ

 

“ Günah işleyenlerin barınacakları yer de cehennemdir. Ne zaman oradan çıkmak isteseler, yine oraya geri çevrilirler ve onlara : “ yalanlamakta olduğunuz ateş azabını tadın “ denir. )

 

                             SECDE : 20.AY.

                                                                               

                                                      وَمَا هُم بِخَارِجِينَ مِنَ النَّارِ ……………” 

 

( ……………… Onlar oradan çıkacak değillerdir. )

 

                                                                                            BAKARA : 167.AY.

                                                                                                                                          

    Şefaati reddedenlerin bu inkarlarına vesile olan amillerden birisi de işte bu batıl anlayıştır.Yani,kim cehenneme girerse artık oradan çıkamaz.

   

   Halbu ki bu anlayışı akıl da,nakil de açıkça yalanlamaktadır. Aklın yorum ve anlayışını size havale ederek, ben Kur’an ve Sünnet’in bu husustaki delillerini zikretmek istiyorum.

 

   Rabbimiz kerim kitabında şöyle buyurmaktadır :

 

إِنَّ اللّهَ لاَ يَغْفِرُ أَن يُشْرَكَ بِهِ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذَلِكَ لِمَن يَشَاءُ وَمَن يُشْرِكْ بِاللّهِ فَقَدِ افْتَرَى إِثْماً عَظِيماً

( Allah,kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bunun haricin-deki günahları ise, dilerse bağışlar, dilerse bağışlamaz. Allah’a ortak koşan gerçekten büyük bir günah işlemiştir. )

 

                                                                                              NİSA : 48.116.AY.

 

    Eğer bu Ayet’i kerimeye dikkat ederseniz Rabbimiz burada, kendisine karşı işlenen günahlardan bahsedip, bunlardan en çirkin olan şirki  kesinlikle affet-meyeceğini ve diğer günahları ise dilediğine bağışlayacağını zikretmektedir.       Bu da gösteriyor ki kıyamet günü insanlar,  

 

   Birinci sınıf olarak ; Allah’a Şirk koşmuş, hiç bağışlanmayacak olan ebedi cehennemlikler.

  

  İkinci sınıf ; Şirk olmayan günahlardan dolayı cezasını çekerek cehenneme girip  çıkacak olanlar.

 

  Üçüncü sınıf  ise ; Günahları bağışlanıp, cehenneme hiç girmeyecek olanlardır.

 

   Rabbimiz yine Kerim kitabında şöyle buyurmaktadır :

 

وَإِن مِّنكُمْ  إِلَّا  وَارِدُهَا  كَانَ عَلَى رَبِّكَ حَتْماً  مَّقْضِيّاً    ثُمَّ نُنَجِّي الَّذِينَ اتَّقَوا وَّنَذَرُ الظَّالِمِينَ  فِيهَا  جِثِيّاً

 

(  Sizden oraya gitmeyecek hiç kimse yoktur. Bu, Rabbinin yapmayı üzerine aldığı kesin bir hükümdür. Sonra biz takva ehli kimseleri kurtarıp, zalimleri de orada diz üstü çökmüş olarak bırakacağız. )

 

                                                                                          MERYEM : 71.72.AY.

 

    İşte bu Ayet’i Kerimelere ve önceden zikremiş olduğumuz hadisi şeriflere dikkat eden herkes, şefaati kabul etmeyen bu kimselerin öne sürdüğü “ cehenneme giren bir daha oradan çıkamaz “ anlayışının ne kadar batıl olduğunu açıkça anlayacaktır.

 

    Rabbimiz bizleri hakka tabi olan ve batıldan da uzak duran kullarından eylesin……….. AMİN ……..

 

                                             Vel hamdu lillahi rabbil alemin