ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣﻤﻦ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢ
Kur'an ve Sünnet

el-Vela vel-Bera



EHL-İ SÜNNET AKİDESİNE GÖRE VELİ (DOST) ve DÜŞMAN EDİNMEK
 
    Ehl-i sünnet ve'l-cemaat olan selef-i salih'in akidesinin esaslarından birisi de Allah için sevmek ve Allah için buğzetmektir. Yani sevgi ve dostluk (velâ) mü'minleredir, buğzetmek ve onlardan uzak oluş müşriklerle kafirleredir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
    "Mü'min erkeklerle mü'min kadınlar birbirlerinin velileridirler. Bunlar iyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar. " (et-Tevhe, 9/71)
    Yine yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Mü'minler, mü'minleri bırakıp kafirleri veliler edinmesin. Kim bunu yaparsa, onun Allah'la hiçbir dostluğu kalmaz." (Al-i İmran, 3/28)
    Ehl-i sünnet ve'l-cemaat veli edinmek ile düşmanlık etmenin önemli esaslardan olduğuna, bunun şeriatte -aşağıdaki bakımlardan açıkça anlaşılacağı gibi- büyük bir öneminin bulunduğuna inanırlar:
    1- Evvela bu "la ilahe illallah" sehadetinin bir parçasıdır. Çünkü bunun anlamı Allah'ın dışında kendisine ibadet olunan herbir şeyden uzaklaşmaktır. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Andolsun ki Biz her ümmet arasında: Allah 'a ibadet edin ve tağût'tan kaçının diye bir peygamber göndermişizdir. " (en-Nahl, 16/36)
    2- Bu iman kulplarının en sağlam olanıdır. Nitekim Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: "İman kulplarının en sağlam olanı Allah için veli (dost) edinmek, Allah için düşmanlık etmek, Allah için sevmek, Allah için buğzetmektir." (1)
    3- Böyle bir tutum kalbin imanın tadını, yakînin lezzetini almasına sebeptir. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır: "Üç özellik vardır ki onlar kimde bulunursa, o da imanın tadını alır: Allah'ı ve Rasulünü onların dışındaki herşeyden daha çok seven, sevdiği kulu ancak Allah için seven, Allah kendisini küfürden kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmekten tıpkı ateşe atılmaktan hoşlanmadığı gibi hoşlanmayan kimse." (Buharî ve Müslim)
    4- Bu inancın gerçekleştirilmesi ile iman da tamamlanmış olur. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır: "Kim Allah için sever, Allah için buğzeder, Allah için verir ve Allah için de engelleyecek olursa, onun imanı kemale ermiş demektir." (2)
    5- Allah'tan ve Allah'ın dininden başkasını sevip, Allah'ı ve O'nun dinini, o dinin mensuplarını sevmeyip onlardan hoşlanmayan bir kimse Allah'ı inkar eden bir kafir olur. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "De ki; Ben gökleri ve yeri yaratan Allah'tan başkasını mı dost edinecek mişim? Ve o yediriyor ama yedirilmiyor. De ki: Ben İslam'a girenlerin ilki olmakla emrolundum ve (bana:) sakın müşriklerden olma (denildi)." (el-En'am, 6/14)
    6- Bu, İslam toplumunun temel aldığı ve üzerinde yükseldiği bir ilişkidir. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır: "Sizden herhangi bir kimse kendisi için sevdiğini, kardeşi için de sevmedikçe iman etmiş olmaz." (Buharî)
    Ehl-i sünnet ve'l-cemaat veli edinmek ile düşman bilmenin (3) şer'an farz (vacib) olduğuna inanırlar. Hatta bu "lâ ilahe illallah" şahitliğinin gereklerinden ve şartlarından bir şarttır. Akide'nin ve imanın büyük bir esasıdır. Müslümanın buna riayet etmesi gerekir. Bu esası pekiştirmek üzere pek çok nass varid olmuştur. Bunlardan birisi olan yüce Allah'ın şu buyruğunda şöyle denilmektedir: "De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, soyunuz, sopunuz, elinize geçirdiğiniz mallar, durgunluğa uğramasından korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden meskenler size Allah 'tan, Rasülünden ve O'nun yolundaki cihattan daha sevimli ise, o halde Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyedurun." (et-Tevhe, 9/24); "Ey iman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları -kendilerine sevgi ile haber ulaştırarak- veliler (dostlar) edinmeyin..." (el-Mumtehine. 60/1)
    Ehl-i sünnet ve'l-cemaat veli edinmek ile kendilerinden uzaklaşmak (teberri) bakımından insanları üç kısma ayırırlar:
    1- Mutlak vela'yı (dostluğu) hakedenler: Bunlar Allah'a ve Rasülüne iman eden, Allah'a dinlerini halis kılarak dinin belli başlı hükümlerini yerine getiren kimselerdir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Sizin (asıl) veliniz ancak Allah'tır, O'nun peygamberidir ve namazım kılan ve rükü halinde iken zekatını veren mü'minlerdir. Kim Allah'ı, Rasülünü ve mü'minleri veli edinirse, şüphe yok ki Allah'ın hizbi galib geleceklerin ta kendileridir." (el-Maide, 5/55-56)
    2- Bir bakıma velâyı hakeden, bir bakıma berâya (kendilerinden uzaklaşmaya) layık olanlar: Bazı farzları ihmal eden, küfre kadar ulaşmayan haramları işleyen, isyankar müslüman gibi kimselere nasihatte bulunmak, onların bu tutumlarına karşı tepki göstermek gerekir. Masiyetlerine karşı susmak caiz değildir. Aksine onlara tepki gösterilir, onlara iyilikler emredilir, kötülükler yasaklanır. Masiyetlerinden vazgeçip, kötülüklerinden tevhe edinceye kadar onlara gerekli hadler ve ta'zir cezaları uygulanır. Nitekim Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- içki içmiş olduğu halde getirilen ve ashab'tan birisi tarafından kendisine lanet okunan Abdullah b. Hımar'a böyle uygulama yapmıştır. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- ona lanet edilince: "Ona lanet etmeyin, çünkü o Allah'ı ve Rasülünü sever" diye buyurmuştur. (Buhari) Bununla birlikte de ona gereken cezayı uygulamıştır.
    3- Mutlak olarak berâ'yı (kendisinden uzak kalmayı) hakedenler:
    İster yahudi, ister hristiyan yahut mecusi olsun, müşrik ve kafir kimseler böyledir. Aynı şekilde bu hüküm küfre götüren işleri yapan müslümanlara da uygulanır. Allah'tan başkasına dua etmek, O'ndan başkasından yardım istemek, O'ndan başkasına tevekkül etmek, Allah'a, Rasülüne ya da dinine sövmek, dinin bu çağa uygun olmadığı inancı ile dini hayattan ayırmak ya da -kendilerine karşı delili ortaya koyduktan sonra- bu tutumlar içerisinde bulunanlara karşı müslümanların cihad etmeleri ve onları sıkıştırmaları gerekir. Yeryüzünde fesad çıkarmak üzere onları terkedemezler. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
    "Ey Peygamber! Kafirlerle ve münafıklarla cihad et ve onlara karşı sert davran. Varacakları yerleri cehennemdir onların. O ne kötü dönüş yeridir!" (et-Tahrîm, 66/9) Yine yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Allah'a ve ahiret gününe inanan hiçbir kavmin Allah ve Rasülü ile sınır mücadelesi yapanlara sevgi beslediklerini göremezsin. İsterse bunlar babaları yahut oğulları yahut kardeşleri ya da soydaşları olsunlar..." (el-Mücadele, 58/22)
    Ehl-i sünnet ve'l-cemaat Allah yolunda veli edinmenin, yerine getirilmesi gereken birtakım haklarının olduğu kanaatindedirler. Bu hakların bazıları şunlardır:
    1- Hicret: Kafirlerin ülkesinden müslümanların yurduna hicret etmek gerekir. Mustaz'af olanlar şer'î sebebler dolayısıyla hicret edemeyenler bundan müstesnadır.
    2- Müslümanlara yardım etmek canla, malla, dil ile onları desteklemek, sevinç ve kederlerinde onlara katılmak.
    3- Kendisi için sevdiği hayrı, şerrin önlenmesi gibi hususları müslümanlar için sevmek, müslümanlarla alay etmemek, onları sevmeye, onlarla oturup kalkmaya, onlarla danışmaya özel gayret göstermek,
    4- Hastayı ziyaret, cenazelerinde bulunmak, onlara karşı yumuşak davranmak, dua etmek, onlar için mağfiret dilemek, onlara selam vermek, karşılıklı ilişkilerde onları aldatmamak yahut mallarını batıl yollarla yememek gibi haklarını yerine getirmek.
    5- Onlar aleyhine tecessüste bulunmamak, onların haberlerini, sırlarını düşmanlara taşımamak, onlara gelecek eziyet verici şeyleri önlemek, aralarındaki kötü ilişkileri düzeltmek.
    6- Müslümanlar cemaatine katılmak, onlardan ayrı düşmemek, birr (iyilik) ve takva esasları üzere onlarla yardımlaşmak, iyiliği emredip, kötülükten sakındırmak.
    Ehl-i sünnet ve'l-cemaat, Allah için düşmanlık etmenin birtakım hususları gerektirdiği görüşündedirler. Bunların bazıları:
    1-) Şirke, küfre, şirk ve küfür ehline buğzetmek ve onlara düşmanlık beslemek.
    2-) Kafirleri dost edinmemek, onları sevmemek, yakın akrabalardan olsalar dahi onlardan tam anlamıyla ayrılmak (gereken şekliyle) ilişkileri kesmek.
    3-) Küfür diyarından hicret etmek ve dinin emir ve buyruklarını açıkça uygulayabilme gücü bulmak şartı ile birlikte zaruret olmaksızın oraya yolculuk yapmamak.
    4-) Din ve dünya bakımından onların özelliklerinden olan hususlarda onlara benzememek. Din ile ilgili olarak onların dinlerinin şiadarından olan hususlarda, dünya ile ilgili olarak da yemek, içmek, giyinmek şekilleri ve birtakım adetleri ve benzeri hususlar ile müslümanlar arasında yaygınlık kazanmamış hususlar gibi. Çünkü böyle bir tutum içten içe onlara karşı bir çeşit sevgi ve veli edinmeyi doğurur. İçteki sevgi de zahiren onlara benzemeyi ortaya çıkartır.
    5-) Kafirlerle yardımlaşmamak, onları övmemek, müslümanlara karşı onlara yardımcı olmamak, onlardan yardım almamak, onlara meyletmemek, arkadaşlıklarını, onlarla birlikte oturup kalkmayı terketmek, kendilerine sırlarını verecek şekilde onları sırdaş edinmemek, en önemli işlerini görsünler diye onlara havale etmemek.
    6-) Bayram ve sevinçlerinde onlara katılmamak, bundan dolayı onları tebrik etmemek. Aynı şekilde onları ta'zim etmeyip onlara Efendim ve benzeri hitablarda bulunmamak.
    7-) Onlar için mağfiret dilememek, onlara rahmet okumamak.
    8-) Dinin aleyhine olacak şekilde onlara yağcılık yapmamak, güzel sözler söylemeye, onları idare etmeye kalkışmamak.
    9-) Onların hükümlerine başvurmamak yahut onların verecekleri hukümlere razı olmamak. Hevalarına uymayı terketmek, herhangi bir hususta onlara tabi olmamak. Çünkü onlara uymak, Allah ve Rasulünün hükmünü terketmek anlamındadır.
    10-) İslam'ın selamı olan "es-selamu aleykum" diyerek, öncelikle onlara selam vermemek.
 
DİPNOTLAR
(1) Bk. el-Elbanî, Silsiletu'l-Ehadîsî's-Sahiha, No: 998.
(2) el-Elbanî, Sahih-u Sünen-i Ebi Davud.
(3) Veli edinmek (müvâlât) sözlükte sevgi beslemek demektir. Bir karşılık sözkonusu olmaksızın sevilen her kimse veli (dost) edinilmiş olur. Velilik (velayet) dostluk, düşmanlığın zıttıdır. Kısacası veli edinmek sevgi beslemek, yardım etmek ve uymak anlamındadır. Bir şeye yakınlık ve yakınlaşmak hissini verir.
    Düşman bilmek (müadat) ise düşmanlık ve uzaklaşmak anlamındadır. Bu ise zarar vermek kastı ve intikam arzusunun kalbte yerleşip, şuur haline gelmesidir. Düşman (aduvv) dostun zıttıdır. Kısacası düşmanlık uzaklaşmak ve ayrılık içinde olmak demektir. Dostluğun (muvâlât, veli edinmek)ın zıttıdır.
    Şer'î bir terim olarak müvâlât (veli edinmek, dost bilmek) ile muâdât (düşman bilmek) ise şu demektir: Veli edinmenin esası sevgidir. Düşman bilmenin esası ise nefrettir. Her ikisinde kalbin ve azaların veli edinmenin ve düşman bilmenin gerçek anlamına giren birtakım amelleri orlaya çıkar. Yardım etmek, ünsiyet duymak, yardımlaşmak, cihad ve hicret gibi. O halde müvâlât (veli edinmek) söz, fiil ya da niyet yolu ile bir şeye yakınlaşmak ve yakın olmaktır. Muâdât (düşmanlık) ise bunun zıttıdır.
    Burdun şunu anlıyoruz: Her ikisinin de sözlük ve şer'î anlamları arasında hemen hemen bir fark bulunmamaktadır. Yüce Allah mü'minlere tam anlamıyla mü'minleri veli edinmeyi, tam anlamıyla da kafirlere düşmanlık beslemeyi farz kılmıştır. Mü'minleri veli edinmek ise ancak müşriklerden beri (uzak olmak) ile tamamlanır. Bunların ikisi birbirinden ayrılmaz şeylerdir.
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol